]]>

22 Ekim 2012 Pazartesi

Allah’la yakın bağlantı nasıl kurulur?

  • Allah’la yakın bağlantı nasıl kurulur?
  • Yüce Rabbimiz’e yakın olabilmek, şüphesiz her Müslümanın en büyük dileğidir. Ancak bunun için gün içerisinde dikkat edilmesi gereken konular vardır.
  • Yüce Allah’a yakın olabilmek için ne yapmak gerekir?
  • Allah’la yakın bağlantı kurabilmek için nasıl bir düşünce yapısına sahip olmak daha uygundur?
İnsanlar genellikle güçlü olanın yanında ve yakınında olmayı isterler. Bu şekilde hem diğer insanlar tarafından itibar görür, hem de güçlü olan kişinin kendilerini koruyacağı ve gözeteceğini düşünürler. Aslında insanın güçlünün yanında olma isteği yaratılışından kaynaklanan bir özelliktir. Bu özellik nedeniyle insan tüm hayatı boyunca güçlü olanı arar, fakat hiçbir zaman bu gücü tam olarak bulamaz. İnsanları yanılgıya düşüren de işte bu noktadır. Çünkü onlar gücün asıl kaynağına yakın olmak yerine O’nun tecellilerine sığınmakta ve kendileri gibi birer kul olan varlıklardan yardım ummaktadırlar. Oysa gücün esas kaynağı tüm varlık aleminin tek sahibi Yüce Allah’tır. Yüce Allah’a yakın olmanın sonucunda ise insanlar tüm hayatları boyunca aradıkları huzuru ve güveni kazanırlar ve insanın fıtratına uygun olan da budur. İşte bu sırrı kavramış olan müminler, sadece Allah’a güvenir, O’nu dost ve veli edinir ve kendilerini O’na yaklaştıracak vesileler ararlar. Rabbimiz bir ayetinde kullarına pek yakın olduğunu şöyle bildirir:
“Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad olurlar.” (Bakara Suresi, 186)
 
Yüce Allah’ın Sonsuz Büyüklüğünü ve Kudretini Düşünmek                                                                         
Yüce Allah, insanların Kendi büyüklüğünü kavrayabilmeleri için evrendeki düzeni muazzam detaylarla birlikte yaratmıştır. Kuran’da Yüce Allah bu gerçeğe , “... sizin gerçekten Allah’ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah’ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz öğrenmeniz için” (Talak Suresi, 12) ayetiyle dikkat çekmektedir. Yüce Allah’ın aklı, ilmi ve kudreti sonsuzdur.
Allah sonsuz kudretini ve ilmini mevcut olan her varlıkta gösterir. İnsan vücudunun her detayındaki mükemmellikte, çiçeklerin görünümlerindeki, renk ve kokularındaki güzellikte, gökyüzünün ve kâinatın ihtişamında, gezegenlerin yörünge düzeninde, denizlerin derinliklerindeki balıklarda ve aklınıza gelecek her şeyde açıkça görülen düzen ve mükemmellik, Allah’ın varlığının ve sonsuz gücünün çok açık delillerindendir. Yüce Rabbimiz Allah’ın sonsuz gücüne ve aklına birkaç örnek olarak şunları verebiliriz:
İnsana göre “sonsuz” olan, Rabbimiz’in ilmiyle belirlenmiş ve bitmiştir.
Yüce Allah, insanın hiç bilmediği ve sahip olduğu sınırlı akılla anlamakta güçlük çekeceği pek çok şey yaratmaya kadirdir.
Dünyada biz kullarına verdiği ucu bucağı belli olmayan her şeyin hazineleri O’nun Katındadır.
İnsanlık tarihinin başından bugüne kadar milyarlarca değişik insan tipi, milyarlarca değişik parmak izi yaratmıştır ve eğer dilerse bu kişilerden sonsuz sayıda daha yaratabilir.
Yüce Allah bizim görmediğimiz birçok alemi ve varlığı da yaratmıştır. Örneğin Kuran’da bildirilen melekler ve cinler farklı boyutlarda yaşayan varlıklardır.
Rabbimiz sonsuz sayıda evren, sonsuz sayıda varlık, sonsuz sayıda mekân yaratmaya güç yetirendir. Dahası her birini birbirinden çok daha farklı özelliklerle yaratabilir. Nitekim ahirette cenneti ve cehennemi yaratacaktır. Cennet ve cehennem bizim dünyada alışık olduğumuzdan çok daha farklı bir yaratılışta olacaktır.
İşte yukarıda birkaç örnekle sınırlandırdığımız bu gibi konuları müminler sürekli olarak düşünürler, Yüce Allah’ı ve yaratma sanatındaki üstün aklı ve ilmi tefekkür ederler. Bu şekilde Yüce Allah’ın gücünü ve büyüklüğünün sınırsızlığını her şeyin O’nun dilemesiyle istediği anda gerçekleştiğini kavramaya çalışırlar.
Yüce Allah’ın, ilminin sonsuzluğunu düşünmek ve O’nun kadrini hakkıyla takdir edebilmeye çalışmak müminleri Allah’a yakınlaştıracak önemli bir ibadettir. Kuran’da Rabbimiz’in sonsuz gücü şöyle haber verilir: 

“Allah... O’ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. O’nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmaksızın O’nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O’nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O’nun Kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O’na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür.” (Bakara Suresi, 255)

yakinbaglanti
 
Allah’ın İsimlerini Düşünmek                                                                                                                           
Yüce Allah’ın isimlerini tefekkür etmek, O’na yakın olmayı sağlayacak çok önemli bir ibadettir. Çünkü Allah’ın isimleri hakkında düşünen bir kişi öncelikle Allah’ın her yerde olduğunu, bütün insanlara olduğu gibi bize de şah damarımızdan daha yakın olduğunu, her yaptığımıza şahit olduğunu, herşeyi gördüğünü, söylediğimiz tüm kelimeleri işittiğini, içimizden ettiğimiz tüm duaları bildiğini, her an yanımızda olduğunu, rızık verenin, hastalandığımızda şifa verenin O olduğunu, bizi yokluktan yarattığını anlar. Bu nedenle yalnızca O’na kulluk etmesi ve O’nun rızasını araması gerektiğini kavrar. Bunu anlayan bir kişi ise Yüce Allah’ın hoşnut olacağı amellerde bulunmak için büyük çaba sarf eder. Allah rızası için samimiyetle yapılan her amel ise kişiyi Yüce Allah’a yakınlaştıran önemli bir vesile olur. Hz. Musa (a.s.)’ın Rabbimiz’e yakınlaşmak için ettiği bildirilen dua bu konuda örnektir:
“... sonra yine gölgeye çekilerek dedi ki: “Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım.”” (Kasas Suresi, 24)
 
Kuran’daki “Uyarıp-Korkutan” Ayetleri Düşünmek                                                                                          
“Artık ‘kötülüğü örgütleyip düzenleyenler’, Allah’ın, kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya şuuruna varamayacakları yerden azabın gelmeyeceğinden emin midirler?” (Nahl Suresi, 45) ayetinde dikkat çekildiği gibi Yüce Allah Kuran’daki pek çok ayette kullarını uyarıp korkutur. Bu ayetleri okumak ve üzerinde düşünmek ise Rabbimiz’in kudretini takdir eden müminleri Allah’a yakınlaştıracaktır. Ayetler hakkında düşünen bir mümin Allah’a saygı dolu bir korkuyla içi titreyerek bağlanır, O’nun sınırlarını korur. Allah’tan korkan kişi ise nefsindeki kötülükleri temizler, sabırlı, kararlı, cesur, güzel ahlaklı olur ve gerçek anlamda samimi olarak iman eder, Yüce Allah’a tutkulu bir sevgi hisseder. Aşkla ve büyük bir tutkuyla Allah’a bağlanan bir mümin ise elbette Allah’a çok yakınlaşır.

Cehennemi Tefekkür Etmek                                                                                                                            
Yüce Allah Kuran’da samimi olarak iman eden kullarını cennetle müjdelemiştir. Elbette cennet ayetlerini okumak ve bunlar hakkında düşünmek müminlere çok büyük bir şevk ve coşku verir ve Yüce Allah’a yakınlaşmak ve bir an önce O’na kavuşmak düşüncesi kendilerine çok büyük bir heyecan yaşatır. Ancak sadece cenneti düşünmek insanı rahata yönelten bir tutuma da sürükleyebilir ve Allah esirgesin bu kişi “nasıl olsa cennete giderim”, “nasıl olsa bağışlanırım” gibi sapkın bir düşünceye kapılabilir. Bu düşünce ise kişinin kendini beğenmesine hatta ilah edinmesine neden olur ve bu onu Yüce Allah’tan uzaklaştırabilir. Nitekim bu tehlikeye karşı peygamberler bile Yüce Allah’a Müslüman olarak canlarının alınması için dua etmişlerdir. Hz. Yusuf (a.s.)’ın duası bu bakımdan Kuran’da örnek gösterilir. Kuran’da bildirildiğine göre Hz. Yusuf (a.s.) Yüce Allah’a şöyle dua etmiştir:

“Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkanını) verdin, sözlerin yorumundan (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin Yaratıcısı, dünyada ve ahirette benim velim Sensin. Müslüman olarak b
enim hayatıma son ver ve beni salihlerin arasına kat.” (Yusuf Suresi, 101)

İşte müminlerin bu tehlikeye karşı kendilerini koruyabilecekleri en güzel tutum cehennemi tefekkür etmek olmalıdır. “Orada kendileri için, ‘kemikleri çatırdatan inlemeler vardır. Onlar orada işitmezler de.” (Enbiya Suresi, 100) ayetinde haber verildiği gibi cehennemdeki sonsuz azaplarla dolu ortamı düşünmek insanın içi titreyerek korku duymasına ve sakınmasına neden olur. Cehennem tefekkürü müminin ahlakını güzelleştirir,  ibadetlerini ve Yüce Allah’ın sınırlarını titizlikle korumasına, daima Allah rızasının en fazlasını gözetmesine ve  O’na daha çok yakınlaşmasına vesile olur.
 

Dünya Hayatının Geçiciliğini ve Ölümü Düşünmek                                                                                           
Dünya hayatında sahip olunan her şeyin bir gün mutlaka bozulduğunu, eskidiğini hatta yok olduğunu düşünmek insana ölümü, dolayısıyla da tek gerçeğin sonunda Yüce Rabbimiz’e kavuşmak olduğunu hatırlatan bir durumdur. Bu gerçek Kuran’da şöyle bildirilmektedir:
“(Yer) Üzerindeki her şey yok olucudur; Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin yüzü (Kendisi) baki kalacaktır.” (Rahman Suresi, 26-27)
Bediüzzaman Hazretleri’nin de “Nasihat istersen ölüm yeter. Evet, ölümü düşünen, dünya sevgisinden kurtulur ve ahiretine ciddî çalışır” sözünde belirttiği gibi; ölümü çokça düşünmek kişiyi dünyaya bağlılıktan uzaklaştırıp Rabbimiz’e yakınlaştıran bir yoldur. Nitekim çağının müceddidlerinden olan İmam Gazali de ölümü “sevgiliyi sevgiliye kavuşturan bir köprü “ olarak nitelendirerek insanın Yüce Allah’a yakınlaşmasında ölümü düşünmenin önemini bir kez daha bizlere hatırlatmaktadır.
 
Dikkat ve Şuur Açıklığı                                                                                                                                       
Yüce Allah’a yakınlaşmaya vesile olacak yöntemlerden biri de dikkat ve şuur açıklığıdır. İnsan yaratılış olarak zayıf bir hafızaya, çabuk dağılan dikkate, gaflete kapılmaya müsait bir yapıya sahiptir. Yüce Allah’ın imtihan olarak özel yarattığı bu durumdan insan ancak dikkatini sürekli olarak açık tutarak kurtulabilir. Bunun için, Rabbimiz’in her an, her saniye bizimle birlikte olduğunu, bizi gördüğünü ve işittiğini bilmek, her işi düzenleyip denetimi altında tutanın O olduğunu unutmamak, tüm hayatımızın belirlenmiş bir kader doğrultusunda yaşandığını hatırlamak, yapılan her işte, görülen her görüntüde Allah’ın sonsuz aklını, hayranlık uyandırıcı sanatını ve O’nun Yüce Kudretini tefekkür etmek, her zaman tevekküllü ve teslimiyetli olmak, Allah’ı tesbih etmek ve yüceltmek gerekir.
İman edenlerin, günlük hayatlarının her aşamasında Allah’ı anma ve dua halinde olmaları, kendilerine verilen nimetlere karşı sürekli olarak için için şükretmeleri, bilerek veya bilmeyerek yaptıkları hataları dolayısıyla bağışlanma dilemeleri ve sık sık Allah’ın adını yüceltmeleri onları Yüce Allah’ın izniyle “Rabbimiz’e dost” kılacak, O’na yakınlaşmalarını sağlayacak önemli ibadetlerdir. Nitekim bu gerçek bir Kuran ayetinde şöyle haber verilir:

“... Allah’ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür...” (Ankebut Suresi, 45)

Yüce Allah’ı tanımanın, kavramanın ve imanda derinleşmenin sınırı yoktur. Bir insan Yüce Allah’a yakın olmak ve O’nu daha iyi  tanımak için ne kadar fazla çaba harcarsa, ne kadar fazla düşünürse, imanı, aklı ve Allah korkusu da o derece güçlenir. Bu nedenle Allah yolunda hizmet etmek için büyük çaba harcayan ve O’na yakınlaşmak için derin tefekkür eden müminler, Allah’tan çok korkan ve Allah’a bütün kalbiyle bağlı olan insanlardır. Müminlerin Allah’ın hükümlerini uygulama konusunda gösterdikleri titizlik ve vicdanlarını kullanma konusunda gösterdikleri hassasiyet, onlara inşaAllah Rabbimiz’in sevgi ve rızasını kazandıracak ve O’na yakınlaştıracak çok önemli ibadetlerdir. Nitekim Yüce Rabbimiz iman edenleri Zatı’na yakınlaşmaya Kuran’da şöyle davet etmektedir:

“Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakının ve (sizi) O’na (yaklaştıracak) vesile arayın; O’nun yolunda cehd edin (çaba harcayın), umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Maide Suresi, 35)

İnsanların büyük bir çoğunluğu Yüce Allah’ı kendilerinden uzak zannederler. Oysa gerçekte, Rabbimiz, “...Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır...” (İsra Suresi, 60) ayetinde buyrulduğu gibi insanlara çok yakındır. İnsanın her durumunu görür, her  konuşmasını işitir. Hatta içinden geçen düşünceleri, kalbindeki sıkıntı ve vesveseleri bilir. Allah bir ayetinde bu gerçeği şöyle bildirmektedir:

“Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.’”(Kaf Suresi, 16)

İnsanın yapması gereken ise Rabbimiz’in kendine aslında çok yakın olduğunu fark edip her an şükür içinde olması ve O’na çok güçlü bağlanmasıdır.

 
 
 
sitemiz kez ziyaret edilmiştir.
http://umutmustafa.blogspot.com/

9 Ekim 2012 Salı

Terörün Kitle Psikolojisi

 
Teröristlerin önemli özelliklerinden biri kitle ruhu ile hareket etmeleridir. Kitle ruhu ile hareket eden kişiler gerçekte kendi başlarınayken yapamayacakları şeyleri yapabilmekte, şuursuzluk ve iradesizlik içinde hareket edebilmektedirler. Dünyanın pek çok ülkesinde terör grupları içinde yer alan birçok akılsız ve cahil insan, neyi niçin yaptığını dahi bilmeden, kalabalığın ve sloganların etkisiyle duygusal bir histeriye kapılır, sürü psikolojisi içinde gerçekte kendi iradesiyle yapmayacağı kitle suçlarına karışır.

Rus anarşizminin kurucusu olan Michael Bakunin ve öğrencisi Nechayev, kendilerine göre ideal bir teröristi şöyle tanımlamaktadır:
"İdeal terörist, yasal düzen ve medeni dünyanın tüm yasal, manevi ve diğer kurumları ile ilişkisini kesen kişidir... Yalnızca bir tek bilim tanır: Yok etmek." (http://www.teror.gen.tr/turkce/propaganda/eleman/ozellikler.html)
Bakunin'in ve Nechayev'in bu sözlerinden de anlaşılacağı gibi teröristler maddi ve manevi tüm kurumlarla bağlantılarını kesen, dolayısıyla bütün ahlaki değerleri reddeden ve bu kurumları kendilerine bir engel ve düşman olarak gören kişilerdir. Bakunin bir başka sözünde ise "Bir teröristin tek bir gayesi olmalıdır, acımasız imha!.. Bu gayeyi göz önüne alarak, yorulmadan ve soğukkanlılıkla her zaman ölmeye ve buna mani olan herkesi kendi elleriyle öldürmeye hazır olmalıdır" demiştir. Terörizmin el kitabı olarak tanımlanan Devrimci El Kitabı'nda bir teröristin nasıl olması gerektiği şu cümlelerle açıklanır:
"... Kendine karşı sert davranışta olan devrimci, sevgiye, dostluğa, minnettarlığa hatta şerefe bile yer vermeyerek başkalarına karşı da sert olmalıdır. Sadece erişilmesi kendine zevk, tatmin ve ödül getirecek devrimci davanın soğuk ihtirasına yer vermelidir." (http://www.teror.gen.tr/turkce/propaganda/eleman/ozellikler.html)
Bu sözler terörün karanlık yüzünü de tüm açıklığıyla ortaya koymakta ve terörün barış, hoşgörü ve sevgi üzerine kurulu İslam diniyle tam anlamıyla zıt taraflarda olduğunu göstermektedir. Çünkü Allah "Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe (Silm'e, İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır." (Bakara Suresi, 208) ayetiyle insanlara barışın gerçek kurtuluş olduğunu, aksinin -yani savaşın ve çatışmanın ise- şeytanın izini takip etmek olduğunu bildirmiştir.

Terörün Kitle Psikolojisi

Teröristlerin bir diğer önemli özellikleri de kitle ruhu ile hareket etmeleridir. Bu kitle içinde kişisel düşünceler, kişisel seçimler eriyip yok olmakta, herkes tek bir amaca yönelmektedir. Kitle ruhu ile hareket eden kişiler gerçekte kendi başınayken yapamayacağı şeyleri yapabilmekte, şuursuzluk ve iradesizlik içinde hareket edebilmektedirler. Dünyanın pek çok ülkesinde terör grupları içinde yer alan birçok akılsız ve cahil insan, neyi niçin yaptığını dahi bilmeden, kalabalığın, sloganların etkisiyle duygusal bir histeriye kapılır, sürü psikolojisi içinde gerçekte kendi iradesiyle yapmayacağı kitle suçlarına karışır. Bir anda eli kanlı bir katile, saldırgan bir protestocuya, insanlık dışı eylemleri yapabilecek bir teröriste dönüşebilir. Tek başınayken sessiz, sakin gözüken bir kişi, bir terör grubunun içine girdiğinde birlik olup bir evi ateşe verebilir, bir yabancıya sebepsiz yere saldırabilir, bir işyerini yağmalayabilir, topluca insanları katledebilir, hatta kendisini bile ölüme atmaktan çekinmeyebilir. Terörist grubun içinde yapılan telkine kendisini teslim eder ve çokluğun kendisine verdiği güçle şuursuzca söyleneni yapar. Terör eylemlerine katılanların çoğu, irade ve vicdanları zayıf olduğu için, kitle psikolojisi içinde çözülmüş, "sürü" haline gelmişlerdir. Muhakeme ve yargı tamamen ortadan kalkmış, bunun yerine aşırı ve abartılı duygular, şiddete eğilim ve saldırganlık hakim olmuştur. Böyle kişiler tahriklere açık olur, hoşgörüsüzdür, hiçbir kural tanımazlar.

Bu "kitle psikolojisi"nin yanlışlığı, insanın kendi akıl ve iradesiyle hareket etmesi gerektiği bir Kuran ayetinde şöyle açıklanmaktadır:
"Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur." (İsra Suresi, 36)
Terörizmin Asıl Kaynağı: Üçüncü Dünya Fanatizmi

Tarihsel örnekler, sözde "İslami terör" olarak adlandırılan ve son dönemde dünya gündemine oturan tamamen gerçek dışı olan bu olguyu anlamak açısından oldukça aydınlatıcıdır. Çünkü bugün de İslam adına ortaya çıkarak terör uygulayanlar veya bunu destekleyenler -ki bunlar İslam dünyasındaki küçük bir azınlığı temsil etmektedir- İslam'dan değil Peygamberimiz (sav) döneminde yaşamış bazı kavimlere hakim olan "bedevi karakteri"nden yola çıkmaktadırlar. Bedeviler İslam'ın özünü hiçbir şekilde anlamamakta, bir barış, huzur ve adalet dini olan İslam'ı, kendi sosyal ve kültürel yapılarından kaynaklanan barbarlığa alet etmeye çalışmaktadırlar. Bu barbarlığın kaynağı ise, "Üçüncü Dünya Fanatizmi" olarak adlandırabileceğimiz, insan sevgisinden nasibini almayan kişilerin akılsızlıklarıdır.

Şu bir gerçektir ki, son bir kaç asırdır İslam dünyasının dört bir yanındaki Müslümanlar Batılı güçler veya onların uzantıları tarafından zulme uğratılmıştır. Sömürgeci Avrupa devletleri, Batı tarafından desteklenen yerel sömürgeciler (örneğin İsrail) veya Batı tarafından desteklenen yerel baskıcı rejimler, Müslüman kitlelere büyük acılar yaşatmıştır. Ama bu, Müslümanların Kuran'a göre anlaması, yorumlaması ve tepki vermesi gereken bir durumdur. Kuran'da hiçbir zaman "zulme karşı zulüm" uygulanmasına izin verilmez.

Müslümanların, kendilerine karşı uygulanan zulme karşı elbette tepki duymaları, bunu uygulayanlara buğz etmeleri meşru bir haktır. Ama bu hiçbir zaman gözü kapalı bir nefrete, adaletsiz bir husumete neden olmamalıdır. Allah, bu konuda Müslümanları "... bir topluluğa olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah'tan korkup-sakının" (Maide Suresi, 2) hükmüyle uyarmaktadır.

Üçüncü Dünya fanatizminin İslam'la hiçbir ilgisi bulunmadığının en önemli göstergesi, bu fanatizmin yakın zamana kadar komünist ideoloji ile özdeşleşmiş oluşudur. Bilindiği gibi günümüzdeki Batı karşıtı terör eylemlerinin benzerleri 1960'lı ve 70'li yıllarda da Sovyetler Birliği'nden destek alan komünist örgütler tarafından gerçekleştirilmiştir. Komünist ideolojinin etkisini yitirmesiyle birlikte, söz konusu örgütleri doğuran sosyal yapıların bir kısmı İslam'ı kullanmaya çalışmaktadır. Eski komünist söylemlerine İslami bazı kavramlar ve semboller katarak oluşturmak istedikleri bu "din kisvesine bürünmüş vahşet", gerçekte İslam'ın özünü oluşturan ahlaki değerlere tamamen aykırıdır.

Bu konuda belirtilmesi gereken son bir husus da, İslam'ın herhangi bir millete veya coğrafyaya ait olmadığıdır. İslam, Allah'ın insanlara yol gösterici olarak indirdiği son dindir ve tüm insanlığa hitap etmektedir. Müslümanlar, inandıkları hak dini her kültürden her millete anlatmak, tanıtmak ve onların kalplerini İslam'a ısındırmakla yükümlüdürler.

Dolayısıyla, İslam adına ortaya çıkarak terör uygulayan, baskıcı rejimler oluşturan, dünyayı güzelleştirmek yerine çirkinleştiren kişi ve gruplara karşı tek bir çözüm vardır: Gerçek İslam'ın ortaya konması, anlatılması, kitleler tarafından anlaşılması ve yaşanması.

Terörün en önemli özelliklerinden biri hedefini rastgele seçmesidir. Ayrım gözetmeden hedef belirlenmesi, korkunun yayılmasının en önemli nedenlerinden biridir. Çünkü bu, hiçbir insanın güvende olamayacağı anlamına gelmektedir. Eğer herhangi birisini hedef alması için özel bir neden yoksa, o zaman hiç kimse güvenlikte olmayacaktır. Potansiyel hedef kendisini korumak için hiçbir şey yapamaz. Çünkü terörist kendi kurallarına göre yargılar ve kendi seçtiği yer ve zamanda harekete geçer. Bu da siyasal terör eylemlerinin önceden tahmin edilemeyeceğini ve keyfiliğini ortaya koyar.
 
 
 
 
 
 
 
 
sitemiz kez ziyaret edilmiştir.
http://haberanatomi.blogspot.com/

4 Ekim 2012 Perşembe

Ahirette sorulması muhtemel Kuran Ayetleri

MÜMİNLERİN BİRLİK OLMASININ FARZ OLMASI 

Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın.Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103)

BİRLİK OLUP FİKRİ MÜCADELEDE BULUNMAK

Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Al-i İmran Suresi, 104)

MÜMİNLERİN AYRILIĞA DÜŞMEMELERİ

Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır. (Al-i İmran Suresi, 105)

FİTNE KALMAYINCAYA KADAR MÜCADELE ETMEK FARZ

Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir. (Enfal Suresi, 39)
DİNİ AYAKTA TUTMAK, AYRILIĞA DÜŞMEMEK

O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete erdirir. (Şura Suresi, 13)
İLİM SAHİPLERİNİN DOĞRU BİLGİYİ BİLDİKLERİ HALDE AYRILIĞA DÜŞMELERİ

Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki 'tecavüz ve haksızlık' dolayısıyla ayrılığa düştüler.Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler. (Şura Suresi, 14)
ALLAH’IN RAHMETİNDEN UMUT KESMEK

(Benden onlara) De ki: "Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir." (Zümer Suresi, 53)

ÇEKİŞMEMEK, BİRLİK OLMAK

Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46)

MÜMİNLER BİRLİK OLMAZSA, YERYÜZÜNDE FİTNE ÇIKAR

İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.(Enfal Suresi, 73)

MÜSLÜMANLARA SALDIRI OLDUĞUNDA BİRLİK OLUP KARŞI KOYMAK

Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır. (Şura Suresi, 39)


SAF BAĞLAYIP, BİRLİK OLUP MÜCADELE ETMEK

Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. (Saff Suresi, 4)

DİNLERİNİ PARÇA PARÇA EDİP, KENDİLERİ DE GRUPLAŞANLAR

Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de gruplaşanlar, sen hiçbir şeyde onlardan değilsin. Onların işi ancak Allah'adır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir. (En'am Suresi, 159)

FİKRİ MÜCADELE YERİNE AİLE, AŞİRET, TİCARET TERCİH EDİLMESİ

De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 24)

ALLAH'IN HAKİMİYETİ VAAT ETMESİ

Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)
ALLAH YOLUNDA FİKRİ MÜCADELEDE BULUNMAK
Allah'a ve O'nun Resulü’ne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda mücadele edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz. (Saff Suresi, 11)

Size ne oluyor ki, Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. İçinizden, fetihten önce infak eden ve savaşanlar (başkasıyla) bir olmaz. İşte onlar, derece olarak sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Allah, her birine en güzel olanı va'detmiştir. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Hadid Suresi, 10)

YERYÜZÜNDE BOZGUNCULUĞU ÖNLEMEK
Sizden önceki nesillerden onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler.Onlar, suçlu-günahkarlardı. (Hud Suresi, 116)
HAYRA ÇAĞIRAN BİR TOPLULUK OLMASI
Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Ali İmran, 104)

HAYRA ENGEL OLANLAR, SALDIRGAN VE ŞÜPHECİ OLANLAR

Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı nankörü atın cehennemin içine, Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi... (Kaf Suresi, 24-25)
ZAYIF BIRAKILANLAR ADINA MÜCADELEDE BULUNMAK
Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz? (Nisa Suresi, 75)
ŞEYTANIN DOSTLARINA KARŞI MÜCADELE YÜRÜTMEK
İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır. (Nisa Suresi, 76)
MÜMİNLERİ MÜCADELE İÇİN HAZIRLAMAK, TEŞVİK ETMEK
Artık sen Allah yolunda savaş, kendinden başkasıyla yükümlü tutulmayacaksın. Mü'minleri hazırlayıp-teşvik et. Umulur ki Allah, küfredenlerin ağır-baskılarını geri püskürtür. Allah, 'kahredici baskısıyla' daha zorlu, acı sonuçlandırmasıyla da daha zorludur. (Nisa Suresi, 84)
MÜCADELE KONUSUNDA GEVŞEKLİK GÖSTERMEMEK
(Düşmanınız olan) Topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz, onların umud etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 104)
İNKAR EDENLERİ DOST EDİNMEMEK
Onlar, mü'minleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır. (Nisa Suresi, 139)
Ey iman edenler, mü'minleri bırakıp kafirleri veliler (dostlar) edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah'a apaçık olan kesin bir delil vermek ister misiniz? (Nisa Suresi, 144)
Allah'ın kendilerine karşı gazablandığı bir kavmi veli (dost ve müttefik) edinenleri görmedin mi? Onlar, ne sizdendirler, ne onlardan. Kendileri de (açıkça gerçeği) bildikleri halde, yalan üzere yemin ediyorlar. Allah, onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Doğrusu onların yaptıkları ne kötüdür. Onlar, yeminlerini bir siper edindiler, böylece Allah'ın yolundan alıkoydular. Artık onlar için alçaltıcı bir azap vardır. (Mücadele Suresi, 14-16)
Ey iman edenler, Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyin. Siz onlara karşı sevgi yöneltiyorsunuz; oysa onlar haktan size geleni inkar etmişler, Rabbiniz olan Allah'a inanmanızdan dolayı elçiyi de, sizi de (yurtlarınızdan) sürüp-çıkarmışlardır. Eğer siz, Benim yolumda cihad etmek ve Benim rızamı aramak amacıyla çıkmışsanız (nasıl) onlara karşı hala sevgi gizliyorsunuz? Ben, sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilirim. Kim sizden bunu yaparsa, artık o, elbette yolun ortasından şaşırıp-sapmış olur. (Mümtehine Suresi, 1)

KİTAP EHLİYLE EN GÜZEL TARZDA MÜCADELE
İçlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere, Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin. Ve deyin ki: "Bize ve size indirilene iman ettik; bizim İlahımız da, sizin İlahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz." (Ankebut suresi, 46)
Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir. (Nahl Suresi, 125)

sitemiz kez ziyaret edilmiştir.
http://haberanatomi.blogspot.com/

3 Ekim 2012 Çarşamba

Müminler her zaman umut ve korku arasında olurlar

Onların yanları yataklarından uzaklaşır. RABLERİNE KORKU VE UMUTLA DUA EDERLER ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. (Secde Suresi, 16)
54tv8
Rablerinin azabına KARŞI (DAİMİ) BİR KORKU DUYMAKTADIRLAR.
Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz. (Mearic Suresi, 27-28)
54tv8
Düzene konulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın; O'NA KORKARAK VE UMUT TAŞIYARAK DUA EDİN. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır. (Araf Suresi, 56)
54tv8
Onda acele edenler, (gerçekte) ona inanmayanlardır. İMAN EDENLER İSE, ONA KARŞI BİR KORKU İÇİNDEDİRLER ve onun gerçekten hak olduğunu bilirler. Haberiniz olsun; kıyamet-saati konusunda tartışanlar, gerçekte uzak bir sapıklık içindedirler. (Şura Suresi, 18)
54tv8
Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya'yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, UMARAK VE KORKARAK BİZ'E DUA EDERLERDİ. Biz'e derin saygı gösterirlerdi. (Enbiya Suresi, 90)
54tv8
Biz sana bu Kur'an'ı güçlük çekmen için indirmedik, 'İçi titreyerek korku duyanlara'ancak öğütle-hatırlatma (olsun diye indirdik). (Taha Suresi, 2-3)
54tv8
Sen ancak, zikre (Kur'an'a) uyan ve gayb ile Rahman olan (Allah')a (karşı) içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarırsın. İşte böylesini, bir bağışlanma ve üstün bir ecirle müjdele. (Yasin Suresi, 11)
 
sitemiz kez ziyaret edilmiştir.
http://haberanatomi.blogspot.com/