]]>

19 Ekim 2013 Cumartesi

Gözler Ve Kulaklar Arasındaki Kusursuz Uyum

Gözler Ve Kulaklar Arasındaki Kusursuz UyumShare on facebo

organizasyon(1)

Sahip olduğumuz görme sistemi, çeşitli yöntemlerle konunun uzmanları tarafından tasarlanan görüntüleme teknolojileri ile kıyaslanamayacak derecede üstündür. Bu sistemin gelişmiş teknolojiye rağmen elde edilemeyen özelliklerinden biri de başımızı çok hızlı bir şekilde çevirsek bile değişmeyen görüntü netliği ve kalitesidir. Normal koşullarda başımızı her hareket ettirdiğimizde, tıpkı amatör bir kameramanın çektiği görüntülerde olduğu gibi kayan, bir noktaya odaklanamayan görüntüler görmemiz gerekirdi. Ancak asla böyle bir görüntü ile karşılaşmayız. Çünkü başımızı hangi yöne çevirirsek çevirelim otomatik olarak görüntüyü dengeleyecek şekilde gözümüz ters yöne hareket eder. Eğer başımızı her hareket ettirdiğimizde aynı yere bakabilmek için gözümüzü döndürmemiz gerekseydi bu hem çok zor olurdu hem de karışıklık çıkardı. Ancak böyle bir durum oluşmaz ve görme işlemi, bu otomatik ayar sistemindeki kusursuz detaylar vesilesi ile mükemmel bir şekilde gerçekleşir.

Yüce Allah’ın sahip olduğu ilmin sınırsızlığı bir Kuran ayetinde şöyle haber verilmiştir:

“Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah’tandır, sonra size bir zarar dokunduğunda yine O’na yalvarmaktasınız.” (Nahl Suresi, 53)

Görmemizi otomatik bir kamera sistemi ile ayarlayan bu refleksin bilimsel adı ise Vestibulo-oküler refleks’tir. Ancak bu refleks görevini yalnızca gözlerimiz sayesinde yerine getirmez. Bu refleksi çalıştırabilmesi için gözlerimizin çok önemli gizli bir yardımcısı vardır: Kulaklarımız…

www.insanmucizedir.imanisiteler.com

Kulağın Baş Dönme Hareketini Kontrol Eden Mükemmel İşleyiş Sistemi

Kulağımızın içinde “yarım daire kanalları” adı verilen yapılar, yerine getirdikleri görev ile birer yaratılış mucizesidirler. 

• Üç tane olan yarım daire kanalları, birbirine dik olarak birleştirilmiştir. 

• Bu üç kanalın her biri başımızla yapabileceğimiz üç çeşit dönme hareketi için Yüce Allah tarafından özel olarak yaratılmıştır. 

• Kanalların uçlarında “ampula” denilen kirpikli hücreler içeren bir bölüm bulunur. (Yaşamda ve Hekimlikte Fizyoloji, Sayfa 474, Prof. Dr. Ahmet Noyan, 14. Baskı Mart 2004, Meteksan Anonim Şirketi)

Yüce Allah’ın üstün aklının sonsuz sayıdaki delillerinden biri olan bu küçük kirpikli hücreler, başımızın bütün dönme hareketlerini algılar ve bunu beyne elektrik sinyali olarak iletir.

Bu Mucizevi Olay Nasıl Gerçekleşir?

Yarım daire kanallarının içinde bilimsel adı “endolymph” olan özel bir sıvı bulunur. Su dolu bir kova döndürüldüğünde kovanın suyun dökülmesini bir süre için engellemesi gibi, kulak kanalının içindeki su da hemen harekete geçmez. Bunun neticesinde sıvı tüycüğü büker. Bu mekanik etki başka bir yaratılış mucizesi ile elektrik sinyaline çevrilir. Ancak burada çok ilginç bir durum söz konusudur. Baş herhangi bir yöne çevrilmediği zaman bile kıl sağa veya sola doğru hareket eder. Bu şekilde daha sık veya daha seyrek olmak üzere belli aralıklarla elektrik sinyali üretilir.

Gözlerimizi Kameralardan Üstün Kılan Nedir?

Yüce Allah gözdeki mükemmel kamera sisteminin çalışabilmesi için her bir göz için altı tane ufak motorcuk var etmiştir. Bu motorcuklar, gözü altı yöne çevirebilen kaslardır. Biz gözümüzü bir tarafa doğru çevirmek istediğimizde beynimizden bu motorcuklara emir gider ve isteğimize uygun bir şekilde gözümüzü hareket ettirirler. Şüphesiz;

İçimizde başımızı çevirme isteğinin oluşması;

Bu isteğe yönelik beynimizden bir emir gelmesi;

Bu emrin elektrik kabloları yoluyla, gitmeleri gereken yere gönderilmesi ve,

Bu elektrik sinyalinin sonradan kaslar yoluyla istediğimiz şekilde hareket ettirilmesi elbette üzerinde düşünülmesi gereken detaylardır.

Gün içinde gözlerinizin hareketiyle ilgili bu detayların farkına bile varmazsınız. Ayrıca bu detayların gerçekleşmesi için fazladan bir çaba da harcamazsınız. Ancak yine de bu lüks ve benzeri bulunmayan kamera sistemi, eksiksizce ve gereksinim duyduğunuz netlikte çalışır. Bu mucizenin tek bir açıklaması vardır: Bu sistemin çalışması alemlerin Rabbi Yüce Allah’ın üstün ilmi ile gerçekleşmektedir.

“O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca varedendir, “şekil ve suret” verendir...” (Haşr Suresi, 24)

Göz ve kulak arasındaki kusursuz uyumun eksiksiz olarak çalışabilmesi için sistemin ve bu sistemi oluşturan her tabakanın, her parçanın aynı anda var olmaları gerekmektedir. Göz ve kulak bir bütün olarak Allah tarafından yaratılmıştır.

“De ki: “Siz, Allah’ın dışında taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa Biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır, zulmedenler, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmiyorlar.”” (Fatır Suresi, 40)

www.yaratilisvebilimsiteleri.imanisiteler.com

Göz ve Kulağın Ortak Çalışması

Göz ve kulağın sahip olduğu birbirinden farklı sistemlerin yanı sıra, bu iki mükemmel yaratılış delilinin bir araya gelerek nasıl kusursuz bir görüntü oluşturduğu da önemli bir konudur. Örneğin başınızı sola çevirdiğinizde, soldaki yarım daire kanalından gelen sinyal, iki kablo yoluyla gözlere doğru hareket eder. Bu kablolardan biri sağ göze diğeri sol göze gider. Sağ göze giden elektrik kablosu, sağ gözdeki altı kastan gitmesi gerekene, yani sağ gözün sağ kasına gider. Sol göze giden kablo ise sol gözün sağ yandaki kasına gider. Burada ilginç olan nokta bu kasların iki göz için de farklı kaslardan oluşmasıdır. Ama ikisi de aynı işi yapar ve her ikisi de gözleri sağa çevirmeye yarar. Elektrik sinyalleri en son olarak harekete dönüştürülerek kusursuz görüntü sağlanmış olur.

Evrimciler Gözler Arasındaki Uyumu 

Birbirlerinden bağımsız olarak gören gözlerin görüntülerinin tek bir görüntü haline getirilmesi, bunu yaparken iki boyutlu görüntülere üçüncü bir boyut katılması son derece ince hesaplar gerektiren bir işlemdir. Eğer gözler tesadüfen oluşmuş organlar olsalardı, bu derece büyük bir uyum nasıl gerçekleşirdi? Hangi tesadüf saniyede milyonlarca farklı şifreyi değerlendiren hatta bu şifreleri birbirleriyle birleştiren kusursuz bir mekanizma yaratabilir? Eğer gözler arasında bir uyumsuzluk olsaydı, gönderdikleri sinyaller birbirlerine karışacak ve karmakarışık bir görüntü ortaya çıkacaktı. Ama böyle bir karmaşa söz konusu değildir. Birbirleriyle uyum içinde yaratılan iki gözün gönderdikleri sinyallerin, yine büyük bir uyum ile yaratılan beyin tarafından değerlendirilmesi sonucunda ortaya kusursuz bir görüntü çıkar. Böyle bir sistemin varlığını tesadüflerle açıklamaya imkan yoktur. Allah’ın yaratışındaki kusursuzluk bir ayette şöyle bildirilir:

“O, biri diğeriyle “tam bir uyum” (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir “çelişki ve uygunsuzluk” göremezsin. İşte gözü çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?” (Mülk Suresi, 3)

Vücudumuzdaki Taklit Edilemez Uyum Evrimi Çürütüyor

Göz ve kulak birbirinden çok farklı yapıda organlardır. Buna karşılık her biri mükemmel bir görüntü elde etmek için görevlerini eksiksiz olarak yerine getirir ve birbirlerini tamamlarlar. Görüntü ile ilgili bilgiyi beyne iletilmek için bu yol boyunca adeta elektrik kabloları döşenmiştir. Bir kablonun sonlanabileceği birçok alternatif uç varken, bütün kablolar tam gitmesi gereken yere varır. Bu kablolar hatasız biçimde beyinde sonlanır. Eğer gözler ve kulak tesadüfen oluşmuş organlar olsalardı, bu derece büyük bir uyumu nasıl gerçekleştirirlerdi? Evrimcilerin iddia ettiği hangi tesadüf saniyede milyonlarca farklı şifreyi değerlendiren hatta bu şifreleri birbirleriyle birleştiren kusursuz bir mekanizma var edebilir? Eğer gözler ve kulaklar arasında bir uyumsuzluk olsaydı, sinyaller birbirlerine karışacak ve karmakarışık bir görüntü ortaya çıkacaktı. Ama böyle bir karmaşa söz konusu değildir. Birbirleriyle uyum içinde yaratılan organların gönderdikleri sinyallerin, yine büyük bir uyum ile yaratılan beyin tarafından değerlendirilmesi sonucunda kusursuz bir görüntü ortaya çıkar. Böyle muazzam bir sistemin varlığını tesadüflerle açıklamaya hiçbir imkan yoktur. Yüce Allah’ın eksiksizce yaratması sonucunda meydana gelmiştir. Bir ayette Rabbimiz’in yaratışı şöyle haber verilir:

“O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz.” (Mü’minun Suresi, 78)

Sistem Bu Kadar Kusursuz Çalışmasaydı Neler Olurdu?

Eğer hareketsiz halde iken, elektrik üretilmeyip sadece tüycük büküldüğünde elektrik üretilseydi ne olurdu? O zaman başımızı sağa veya sola çevirdiğimizi anlar, fakat yönümüzü tayin edemezdik. 

Eğer yarım daire kanallarının biri eksik olsaydı ne olurdu? O zaman da başımızı çevirdiğimizi tam olarak algılayamazdık.

18 Ekim 2013 Cuma

Kaynaklar bombalar değil, eğitim için kullanılmalı

Ortadoğu’da son dönemlerde artarak devam eden mezhep taassubunun meydana getirdiği şiddet, ilk defa bu derecede acımasız ve hatta çılgınca boyutlara ulaşmıştır. Aynı dinin, aynı ortak temel değerlerine inanan, ancak farklı yorumlarını yapan mezheplerin kendi aralarında bu derece çatışması elbette kabul edilemez bir durumdur. İslam aleminde ilk defa görülen böylesine bir sevgisizlik ve sürekli kavga hali elbette hem bölge hem de dünya için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

Ortadoğu ve K. Afrika bölgesinde yaşanan mezhep çatışmalarının oluşturduğu bu tehdidinin bertaraf edilmesi elbette çok önemli ve aciliyetlidir. Ancak bu ciddi problemin çözümünde kullanılacak yöntemlerin akıllıca seçilmesi de elzemdir.

Çözüm için iki farklı yöntem karşımıza çıkmaktadır: Birincisi zihniyet inkılabı, ikincisi de şiddeti şiddetle bastırmaya çalışmak.

Peki bazı stratejistlerin öne sürdüğü gibi bu kavgalar, bölgedeki mevcut diktatörlerle ortadan kaldırılabilir mi? Elbette hayır. Diktatörlük rejimleri şiddeti ortadan kaldırmaktan çok, daha da çok şiddetle şiddeti bastırmaya çalışan, devlet terörü ve mafya yöntemleriyle insanları daha da aşırı radikal bir yapıya sürükleyen en akılsız/gaddarca sistemdir. Bu yapı, insanları daha büyük bir kin, nefret ve sevgisizliğe itmeye, şuuru tamamen kapanan kimi insanların terörü dünya çapına taşımalarına neden olur.

Oysa, dünyada şiddeti önleyecek güç, insanların fıtratında olan sevgi, şefkat ve merhamet duygularının, inananlar için de 3 büyük dinin özünde olan sevgi, barış ve kardeşlik inançlarının ön plana çıkarılmasıdır. Bunu kısaca özetlemek gerekirse “Terör sevgiyle yok edilir.” Terör ve şiddetin felsefi alt yapısı incelendiğinde, sevgisizliğin, insan olmanın, inançlı olmanın, kalbi yaklaşımların, sanatın, estetiğin o toplumlardan uzaklaştırıldığı görülecektir. Sevgi politikaları ve toplumların eğitilmesi ise sevgisizliği yeryüzünden silip atacaktır.

Nijerya örneğini ele aldığımızda, Boko Haram yani Batının eğitim sistemini haram olarak algılayıp düşman olarak gören cahil ve tümüyle İslam dışı bir düşünce/yapının bağnaz ve aşırı tutucu kesimlerce körüklendiği görülecektir. Oysa tüm dini inançlar gibi İslam dini de kendi kutsal kaynağı olan Kuran’da ilme, araştırmaya, kainatı tanımaya, düşünmeye, yazmaya ve okumaya insanları teşvik etmektedir. Günümüze kadar tüm İslam alimleri de ilim öğrenmede her yolu akılcılıkla kullanmıştır. Diğer taraftan, tek bir masum canı almanın bütün insanlığı yok etmekle eşdeğer tutan Kuran öğretisinde bir terör örgütünün İslam adı altında faaliyet yapması da tümden din dışılıktır. İşte bu yanlışları anlatacak imkanlar sayesinde tüm dünyaya her inancın sapkınlaştırılıp yozlaştırılmış şekilleri rahatlıkla deşifre edilecektir. Bu yapıları şiddetle bastırmaya çalışmanın ise imkansız olduğu ortadadır. Çünkü burada “saldırganlık” insanların kafalarına nakşedilmiştir. Geri kalmış toplumlar da hem bu hipnoz, hem şiddet korkusu ve hem de uydurulmuş hurafelerin etkisiyle kendilerini bu şiddet sarmalının içinde bulmaktadır.

Dolayısıyla kavganın bitmesi için çözüm, şiddete karşı şiddet değildir. Bunun yanında, yönetimleri halkların kendi kanaatine bırakmayıp demokrasiyi askıya almak da değil, topluma hakim olan yanlış kanaatleri değiştirmek çözümdür.

Nitekim, çatışmalara neden olan “bağnaz düşünce sahipleri” için şiddet, zaten din demektir. Şiddet, kendi kafalarındaki dinin bir gereği demektir. Dolayısıyla şiddeti önlemek için önce bu bağnaz felsefenin ortadan kaldırılması, kafaların değişmesi gerekmektedir. Bu da, başta tüm İslam alemini kapsayacak şekilde yapılacak anti-bağnaz bir eğitim seferberliği ve bilinçlendirme faaliyeti ile sağlanabilir.

Bunun için, bu faaliyeti yürütebilecek donanım ve iradeye sahip bir akıl, bir model gerekmektedir. Örneğin, Müslüman bir ülke olan, laik demokratik bir hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti’nde çatışma ruhu ve şiddet felsefesi asla galip gelememekte, insanların birbirine yönelik sevgi ve hoşgörüsünü yenememektedir. Türkiye bu manada İslam ülkeleri arasında göze çarpan tek model devlettir. Çünkü Türkiye, klasik gelenekçi İslam anlayışını değil modern yapıyı, bağnazlık ve tutuculuğu değil aklı selimin galip geldiği bir felsefeyi kendisine şiar edinmiştir. Bu yüzden güvenilirdir. Eğer Türkiye’nin İslam ülkelerini dizayn etmesine fırsat tanınırsa, bu modern, sevecen ve makul yapısıyla İslam aleminde kavgaya sebebiyet veren yapıların yenileceği ve cennet gibi bir ortamın oluşacağı derhal görülecektir.

Birçok Batılı analistin dile getirdiği gibi, Ortadoğu için geçmişte başarı kazanan makul örnekler üzerinde durmak akılcılıktır.

Boğaziçi Üniversitesi'nde katıldığı bir konferansta bir konuşma yapan Dilbilimci, düşünür Prof. Dr. Noam Chomsky “Belki öyle bir gün gelecek ki, bir seyyahın serbestçe Kahire'den Bağdat'a, oradan da İstanbul'a gideceği günlere geri döneceğiz. İnsanların mahalli yönetimlerle yönetimi üstlendiği günlere döneceğiz. Osmanlı'nın o günleri bize ders olacak. Belki bölgedeki herkes için daha iyi bir hayat olacak.” demiştir. Burada söylenen, tüm kavga ve çatışmalardan arındırılmış bir bölgenin var olmasının mümkün olduğudur ve Türkiye’nin miras aldığı kültürde bunu başardığının vurgulanmasıdır. http://www.ntvmsnbc.com/id/25415213/

Türkiye’nin 2.500 yıllık köklü bir kültüre sahip olduğu tarihinde Museviler, Hristiyanlar ve Müslümanlar başta olmak üzere tüm bölge halkları huzur ve kardeşlik içinde yaşamıştır. Avrupa’dan dışlanan Yahudilere bundan 520 yıl önce yine Osmanlı kucak açıp kendi topraklarının en gözde yeri olan İstanbul’a yerleştirmiştir.

Chomsky’nin Osmanlı döneminden alınacak dersler olduğunu belirten bu konuşmasının birçok benzerleri mevcuttur. Örneğin, İsrail Dışişleri eski Bakanlarından Abba Eban bir konuşmasında, Romalılardan ve her istilacıdan sadece zulüm, kan ve işkenceye layık görülen Kudüs ve Yahudi halkının ancak ve ancak Osmanlı döneminde, insanca yaşamanın, eşitliğin ne demek olduğunu ve huzur tadının ne anlama geldiğini öğrendiğini belirtmiştir.  (İlhan Bardakçı, "Biz Hiç Irk Olmamışız", Tercüman, 7 Mayıs 1983)

Konuyu ekonomik ve teknik açılardan ele aldığımızda ise, radikal oluşumları sindirip etkisiz hale getirmek amaçlı harcanacak enerji ve paranın, alınacak askeri tedbirlerin de hiçbir güç tarafından karşılanamayacağı ortadadır. Dünyanın son dönemde girdiği ekonomik kriz de göz önüne alındığında dünyanın her tarafını karakol haline getirmektense, insanların zihinlerindeki yanlış inançları değiştirmenin daha kesin çözüm olacağı ortadadır. Silahlanmaya harcanan paraların kardeşliğin pekişmesine harcamasının daha akılcı bir yol olduğu ortadadır.