]]>

1 Kasım 2010 Pazartesi

İNSANIN ACİZLİĞİ



O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiç bir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.(Mülk Suresi, 3-4)

Allah, insanları ve içinde yaşayabilmelerine olanak sağlayan evreni öylesine hassas dengelerle yaratmıştır ki, insanın bu hassas dengeye müdahalesi ya da ona aynı işlevi sağlayacak bir alternatif oluşturması mümkün değildir. İnsan, tüm bu acizlikleriyle Allah’a muhtaçtır.
Vicdanıyla düşünen her insan, hem kendisinin hem de içinde yaşadığı evrenin üstün bir güç tarafından var edilmiş olduğunu rahatlıkla kavrayacaktır. Yalnızca kendi bedenini ya da doğadaki herhangi bir şeyi incelediğinde, büyük bir uyum, plan ve akıl bulacaktır ve bu aklın, gücün karşısında kendi aczini farkedecektir.

Örneğin gözkapağı diye bir şey olmasaydı çok kısa bir süre içerisinde hepimiz kör olurduk. Göz kapakları hem göz küresini korur, hem de belirli bir nem oranında tutar. Gün içinde farkında dahi olmadan binlerce kere gözlerimizi kırparız, bu işlem otomatik bir temizleme mekanizmasıdır. Gözkapağımız olmasaydı, gözümüzdeki kornea kururdu ve çok kısa bir süre sonra göz, görevini yapamaz hale gelirdi. En küçük bir toz tanesi dahi, gözümüzün mikrop kapmasına sebep olurdu. İnsan öylesine acizdir ki, Allah’ın kendisine verdiği bu koruma sistemine bir alternatif oluşturması mümkün değildir. Gözkapağıyla doğmak da insanın elinde değildir. Buna sahip olmak için hiçbir çabamız olmadı, hepimiz doğduğumuzda gözkapaklarımızla doğduk. Böyle bir yapı ancak üstün akıl gerektiren bir yaratılış sonucunda gerçekleşir. Bu benzeri olmayan aklın sahibi ise Allah'tır.

Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir? Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti. (İnfitar Suresi, 6-8)

Eğer gözleriniz şu anda görüyorsa, ve siz de böyle büyük bir nimetin kıymetini gereği gibi takdir edip bu eşsiz nimeti size lütfedene minnettarlığınızı ifade etmiyorsanız çok büyük bir nankörlük içindesiniz demektir. İnsanların büyük bir bölümü de aynı durumdadır:

De ki: "Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz?" (Mülk Suresi, 23)

Gözlerimiz yeri farlı bir yerde olsaydı, örneğin gözlerimiz bacağımızın üzerinde olsaydı, sadece yürüdüğümüz bölgeyi göreceğinden başımız sürekli bir yerlere çarpacaktı. Belki de bu durum ölümcül darbeler almamıza sebep olacaktı. Oysa hiçbir insan kendi gözünün yerini kendi belirleme gücüne sahip değildir. Gözü, insanın en uygun yerinde olarak yaratan Allah’tır. Bir ayette yaratılıştaki kusursuzluk şöyle ifade edilmiştir:

O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca varedendir, "şekil ve suret" verendir... (Haşr Suresi, 24)

Her an milyonlarca metre küp su, okyanuslardan atmosfere, oradan da karalara taşınır. İnsan yaşamı, ancak bu dev su dolaşımı sayesinde sürebilmektedir. Eğer bu dolaşımı biz organize etmeye kalksaydık, kuşkusuz Dünya'nın tüm teknolojisini biraraya getirsek dahi başaramazdık. Ancak buharlaşma yoluyla, hayatımızın birinci şartı olan su, bize masrafsız ve zahmetsiz bir biçimde üstelik temizlenmiş olarak verilmektedir. Suyun, formülü bilinmesine ve gerekli elementlere sahip olunmasına rağmen teknoloji çağı denen çağda insan tarafından üretilememesi de insanın acizliğine bir örnektir. Bizim hiçbir şekilde dolaşımını kontrol edemediğimiz ve onsuz birkaç günden fazla yaşayamayacağımız su, bizlere Allah tarafından özel olarak gönderilmektedir. Kuran'da, bunun insanın "şükretmesi" için en açık işaretlerden biri olduğunu Allah şöyle haber vermektedir:

"Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi?" (Vakıa Suresi, 68-70)

Yağmur damlasının şekli farklı olsaydı ya da atmosferin sürtünme özelliği olmasaydı her yağmur yağışında yeryüzünün nasıl bir felaketle karşı karşıya geleceğini anlamak için aşağıdaki rakamlara bakmak yeterli olacaktır.

Yağmur bulutlarının minumum yüksekliği 1200 metredir. Bu seviyeden düşen tek bir damlanın yaptığı etki, 1 kilogramlık bir ağırlığın 15 cm’den bırakılmasına eşittir. Ancak 10.000 metre yükseklikte de yağmur bulutları bulunabilmektedir ki, bu kez tek bir damla,1 kilogramlık ağırlığın 110 cm’den bırakılmasına eşit bir etki gösterecektir. Ancak yağmur damlasının atmosferin sürtünme etkisini arttıran ve yere daha yavaş düşmesini sağlayan bir biçime sahip olması nedeniyle yağmur insanlar için bir felaket değil, Allah’ın insanlara bahşettiği nimetlerden biridir. Kuran'da, Zuhruf Suresi'nin 11. ayetinde yağmur, "ölçü" ile inen bir su olarak şöyle tarif edilmektedir:

"O Allah ki gökten bir ölçü ile su indirir." (Zuhruf Suresi, 11)

Gerçekten de yağmur yeryüzüne şaşmaz bir ölçü içinde inmektedir. Yağmurun sahip olduğu ölçülerden biri de yukarıda açıkladığımız düşüş hızıyla ilgilidir. Ve insanın yağmur damlasının şeklini belirleme, değiştirme ya da atmosferin sürtünme özelliğine alternatif bir özellik oluşturabilme gibi bir gücü yoktur. Bunlar Allah’ın sonsuz merhametinin bir tecellisi olarak yarattığı özelliklerdir.

"Van Allen Kuşakları" denilen ve Dünya'nın manyetik alanından kaynaklanan tabaka olmasaydı dünyada hayat mümkün olamayacaktı. Van Allen kuşakları dünyaya gelen zararlı ışınlara karşı bir kalkan görevi görür ve bu tabaka sayesinde dünya radyasyondan korunur. Van Allen Kuşakları'nın yaşamımız açısından önemini Dr. Hugh Ross şöyle anlatmaktadır:

Dünya, Güneş Sistemi'ndeki gezegenler arasında en yüksek yoğunluğa sahiptir. Bu geniş nikel-demir çekirdeği büyük bir manyetik alandan sorumludur. Bu manyetik alan Van Allen radyasyon koruyucu tabakasını meydana getirir. Bu tabaka yeryüzünü radyasyon bombardımanından korur. Eğer bu koruyucu tabaka olmasaydı, Dünya'da hayat mümkün olmazdı. Manyetik alanı olan ve kayalık bölgelerden oluşan diğer tek gezegen Merkür'dür. Fakat bu manyetik alanın gücü Dünya'nınkinden 100 kat daha azdır. Van-Allen radyasyon koruyucu tabakası Dünya'ya özeldir. (The Icredible Design of the Earth and Our Solar System)

Van Allen kuşakları da Allah’ın, insanların yaşamını sürdürebilmesi için yarattığı bir kalkandır. Allah bunu giderecek olsa insanın yerine yenisini üreterek dünyayı radyasyondan koruyacak bir sistem kurabilmesi mümkün değildir. İnsan kendisini koruması için Allah’a muhtaçtır. Allah’ın bir ayette bildirdiği üzere Gökyüzünün "korunmuş bir tavan" oluşunun en önemli örneklerinden biri dünyayı saran bu manyetik alandır.

Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar. (Enbiya Suresi, 32)

Yağmuru, yere yavaş düşecek biçimde yaratan da, gözlerimizin yerini en uygun şekilde belirleyen de, kör olmamamız için gözkapağını yaratan da, dünyayı radyasyondan koruyan koruyucu tabakaları yaratan da yüce Rabbimiz Allah’tır. Kendini yağmurdan koruyamayan, en çok ihitiyaç duyduğu, olmasa birkaç günden fazla yaşamasının mümkün olmadığı suyu, formülünü bilmesine ve gerekli elementlere sahip olmasına rağmen teknoloji çağı dediğimiz bu çağda üretemeyen insan, tüm bu acizlikleriyle Allah’a muhtaç olarak yaşar.




sitemiz kez ziyaret edilmiştir.


http://haberanatomi.blogspot.com/