]]>

19 Ocak 2011 Çarşamba

En Sıcak, Soğuk, Asitli, Tuzlu ve Radyasyonlu Ortamlara Dayanabilen Canlılar: Ekstremofiller


Yeryüzünün her yanına yayılmış olan mikro alemin gizli dünyasının üyeleri yeryüzündeki hayvanların 20 katı kadardır. Gözle görülmeyecek kadar küçük olan bu mikroorganizmalar topluluğu (bakteriler, virüsler, mantarlar, su yosunları) yeryüzündeki yaşam dengesinin önemli bir parçasını oluştururlar. Bu mikrocanlıların günümüz teknolojisini bile çaresiz bırakan ortamlarda kusursuz bir biçimde yaşamlarını devam ettiren bir çeşitlilikleri vardır. Ekstremofiller adı verilen ve çoğunlukla tek hücreli canlılardan oluşan bu grubun üyeleri en zorlu koşullarda yaşama faaliyetlerini rahatlıkla devam ettirmekte ve bu koşullarda ideal şekilde gelişmelerini sağlayabilmektedirler.

Bitkilerden ve hayvanlardan farklı olarak hızlı çoğalan hemen hemen her yerde yaşayabilen “ekstremofiller”, bazı canlıların yaşayamayacakları güç koşullara özel hücre yapıları sayesinde dayanabilirler. Kendilerinden binlerce kat daha dev boyutlara sahip olmasına rağmen bir insanın asla yaşayamayacağı Arktik ve Antarktik bölgenin düşük sıcaklıklarına, okyanus tabanlarındaki basınca, volkanik alanlardaki sıcaklık koşullarına, kurak bölgelere, kayalar içinde ve derin yerkabuğu katmanlarındaki oksijensiz ortama, güç kimyasal çevre koşullarına (asit, alkali ve tuzlu ortam) yüksek radyasyon oranına büyük bir rahatlıkla dayanabilirler.

Çoğu tek hücreden oluşmalarına rağmen bu canlıların metabolizmalarının sahip oldukları detaylar Yüce Allah’ın üstün aklının en güzel delillerindendir. En güç yaşam koşullarının sınırında hayatlarını devam ettiren bu canlılar, Yüce Rabbimiz’in yaratma sanatındaki çeşitliliği de ortaya koyar. Şu anki teknoloji ile sadece bir kısmından haberdar olunan bu canlıların varlığı bir Kuran ayetinde şöyle haber verilir:

“Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) yücedir.” (Yasin Suresi, 36)

Kaya ve Sert Kayaçlar Arasında Susuz Yaşayan Canlılar

Endoliths adlı bakteri; içinde yaşamın imkansız olduğu kayalar, hayvan kabukları ya da mineral taneleri gibi geçirimsiz yapıya sahip sert kayaçlar arasında yaşamını sürdürür. Bu tür, yerkabuğunun 3 km altında hatta daha derinlerde yaşayabilir. Çünkü bu mekanlar güneşten gelen radyasyona ve sert rüzgarların oluştuğu atmosfer hareketlerine karşı korunmalarını sağlar. Ancak su, belirtilen derinliğe kayaların da geçirimsiz olması nedeniyle, oldukça zor ulaşır. Bu nedenle oldukça kıttır. Fakat bu canlılar düşük miktardaki su seviyesine göre yaratılmış olduklarından hiçbir zorluk yaşamazlar. Ayrıca kayaçların sahip olduğu demir, potasyum, kükürt gibi mineraller bu canlıların besin ihtiyacını karşılar. Diğer taraftan beslenmeleri esnasında kayalar içinde hapsedilmiş minerallerin ayrışması, bu minerallerin toprağa suya ve havaya karışmasını sağlar ve diğer canlıların yaşamsal fonksiyonlarının sürdürülmesine katkıda bulunur. Kuşkusuz Yüce Allah, bu canlılar vesilesi ile üstün ve benzersiz aklının delillerini görebilmemiz için birbirinden mükemmel, birbirinden detaylı sistemler var etmiştir. Bu gerçek bir Kuran ayetinde şöyle haber verilir:

“... daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır?” (Nahl Suresi, 8)

Radyasyona Karşı Dayanıklı Canlılar

Yukarıdaki örnekte radyasyon ışınlarına maruz kalmaktan kaçındıkları için sert kayalara ve yerin derinliklerine yerleşerek yaşamlarını sürdüren canlılardan bahsetmiştik. Oysa yoğun miktardaki radyasyona karşı koyabilen canlılar da vardır. Deinococcus radiodurans adlı bakteri, bu canlılardan biridir. Bu bakteri 15.000 gray’lik (Gray: Işınlanan maddenin 1 kg'ına 1 joule'lük enerji veren radyasyon miktarıdır) radyasyon altında rahatlıkla yaşamını sürdürebilir. Halbuki çok dayanıklı olduğu bilinen hamamböceklerinin ölmesi için 1.000 grayden biraz daha fazla bir radyasyon yeterli olmaktadır. Bakterilere göre yüzlerce kat daha büyük olan insanın dayanabileceği radyasyon miktarı ise sadece 10 gray’dir. Bu bakteriler, Guinness Rekorlar Kitabı’na girebilecek başka özelliklere de sahiptir. Çünkü pek çok canlı için yaşamın sonu sayılabilecek soğuk, susuz, havası alınmış ve asitli ortamlarda da hayatta kalabilirler.

Kineococcus radiotolerans türü bakteri ise radyoaktif atık bölgelerinde insanoğlu için ölümcül olabilecek miktardaki radyasyonun yüzlerce kat fazlasına güçlü DNA onarım mekanizması sayesinde zorlanmadan dayanabilir.

Tek bir hücreden oluşan bu canlıların, tüm canlılar için ölümcül olabilecek radyasyon düzeyine karşı koyabilmesi Yüce Allah’ın, üstün tecellisinin bir sonucudur. Rabbimiz bu kusursuz sanatını ve ilmini Kuran’da şu şekilde haber vermiştir:

“Hamd, göklerde ve yerde olanların tümü kendisine ait olan Allah’ındır; ahirette de hamd O’nundur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, haber alandır. Yerin içine gireni, ondan çıkanı; gökten ineni ve oraya çıkanı bilir. O, esirgeyendir, bağışlayandır.” (Sebe Suresi, 1-2)

Soğuk Ortamlarda Yaşayabilen Canlılar

Canlılar soğuk ortam koşullarında farklı yöntemler kullanarak korunmaya çalışırlar. Örneğin kuşlar, kelebekler daha sıcak bölgelere göç ederler, bazı hayvanlar kış uykusuna yatarlar, ağaçlar yapraklarını dökerler, insanlar ise kalın giysiler giyerek ve yaşadıkları mekanlarda ısınma sistemleri oluşturarak soğuktan korunmaya çalışırlar. Ancak dünyanın bazı bölgelerinde yaşamak tüm bu tedbirlere rağmen çok zordur. Çünkü buralarda bütün bir yıl boyunca sıcaklık sıfır derecenin altında olduğundan bu bölgeler pek çok canlı türünün yaşamı için en son sınırdır. Bilindiği gibi 0 0C’de su donar. Canlıların vücutlarında ve hücrelerinde ise çok miktarda su vardır. Normalde soğuğa korumasız şekilde maruz kalan canlılar bu yapısal özellikleri nedeniyle donar ve ölürler. Çünkü hücre içinde buz oluşumu, zarların yırtılması ve hücre fonksiyonlarının bozulmasıyla öldürücü etki yapar. Canlıların söz konusu yapısı nedeniyle Antarktika’nın kuru vadileri yerkürenin en soğuk ve kuru alanları olarak canlı yaşamının son sınırı olarak kabul edilir ve hemen hemen burada hiçbir canlının yaşamayacağı düşünülürdü. Çünkü hiçbir hayat belirtisinin olmadığı Mars bile sıcaklığın -65 0C’ye kadar düştüğü bu yerlerden daha sıcaktır. Fakat bu yarı saydam buz kayaları içinde fotosentetik mikroorganizma katmanlarının bulunması burada mikroorganizmaların yaşamsal faaliyetlerini devam ettirdiğini göstermiştir. Psychrophiles adı verilen mikrop türü de -15 0C’den daha düşük sıcaklıklardaki buzullar, kutuplar ve derin okyanus sularında yaşayabilirler. Ayrıca bu mikrop türü dışında bazı bakteri türleri, yosun ve mantarlar da sahip oldukları enzimlerle düşük sıcaklıklara adapte olabilir ve Kuzey Buz Denizi, Antarktika ve Sibirya’nın buz tabakaları altında yaşamlarını rahatlıkla sürdürebilirler. Kuşkusuz bu durum Yüce Allah’ın dilemesi ile herşeyin çok büyük bir kolaylıkla gerçekleşeceğinin, olayların sebeplere bağlı olmadığının en güzel kanıtıdır. Bir şeyin ya da bir işin olmasını dilediğinde, onun olması için Rabbimiz’in yalnızca “Ol” demesi yeterlidir. Bir ayette bu gerçek şöyle buyurulur:

“Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca “OL” der, o da hemen oluverir.” (Bakara Suresi, 117)

Tuzlu Ortamlara Uyum Sağlayan Canlılar

Yüksek tuz oranına karşı direnci yüksek olan ve tuzsever türler olarak gösterilen “halofil” mikroorganizmaların çoğu yüksek tuz konsantrasyonuna büyük bir dayanıklılık gösterir. Halobacterium halobium adlı bakteri Kaliforniya’daki Owens Gölü gibi deniz suyuna oranla 10 kat daha fazla tuz oranına sahip sularda yaşamını rahatlıkla sürdürebilmektedir.

“Halofil” mikroorganizmaların başka türleri de tuz oranının 300 gr/lt yaklaştığı Büyük Tuz Gölü’nde ve Ölü Deniz’de yaşamlarını rahatlıkla sürdürebilirler. Oysaki bu gibi yoğunluklarda DNA ve proteinler hayati süreçler için çok önemli etkileşimleri yerine getiremezler. Bu denli yoğun tuzlara maruz bırakılan organizmaların çoğunun bu koşullarda öldüğü bilinir. Aşırı tuzlu ortamlarda yaşayan halofiller ise yüksek tuz konsantrasyonuna hâlâ tam olarak anlaşılamayan mekanizmalar kullanarak dayanabilirler. Kuşkusuz bu durum evrimcilerin tek hücreli canlıları sözde basit olarak görmelerinin aslında sadece bağlı oldukları ideolojiden kaynaklandığını bir kez daha gözler önüne serer. Henüz mekanizmasının tam olarak nasıl işlediği anlaşılamayan gözle görülemeyecek küçüklükteki bir canlının tüm canlılardan üstün olan bir donanıma sahip olması ve sahip olduğu bu donanım vesilesi ile üstlendikleri görevleri milyarlarca yıldan beri kusursuzlukla yerine getirmeleri, Yüce Allah’ın örneksiz sanatındaki sırları anlayabilmek, O’nun gücünü görmek ve takdir etmek için bir imkandır:

“De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir.” (Ankebut Suresi, 20)

Gelişmek İçin Sıcak Ortama İhtiyaç Duyan Canlılar

Hyperthermophiles olarak adlandırılan sıcak sever canlı türleri ise aşırı sıcak ortamlarda gelişirler. Örneğin Yellow-stone Milli Parkı içindeki kaplıcalarda yaşayan Aquifex cinsi bakteriler, 2050C’ye ulaşan sıcaklıklarda yaşamlarını kolaylıkla sürdürebilirler. İnsan en fazla 110 0C sıcaklıktaki bir ortama o da kısa bir süre için dayanabildiği halde, bu canlılar söz konusu sıcak ortamlarda tüm yaşamsal faaliyetlerini sürdürmekte ve kimyasal reaksiyonlara girerek kendilerine rahatlıkla organik besinler üretebilmektedirler. Alaska’da North Slope ve Kuzey Buz Denizi yatağının yaklaşık 3000 metre altındaki, petrol rezervlerinde yaşayan hipertermofil (aşırı sıcağı seven) mikroplar da yüksek sıcaklıklara rahatlıkla dayanırlar.

Bu canlıların keşfi Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR) adı verilen son derece yararlı bir biyoteknolojinin gelişmesine yol açmıştır. Söz konusu teknolojinin gelişmesi genetik ve diğer hastalıklar için tıbbi teşhis, genetik parmak izi ve yüksek ısıda bitkisel maddelerden şeker üretimi de dahil olmak üzere çok çeşitli teknolojik yenilikler ve tıbbi tarama işlemleri için yeni bir ufuk açmıştır.

Bir Damla Suyla Sürdürülen Yaşam

Şili’nin Atacama Çölü’nde, bir mağarada yaşayan Dunaliella adlı yosun türü gibi bazı organizmalar, çok az su ile yaşamlarını sürdürebilirler. Dünyanın en kurak yerlerinden biri olan Atacama çölünde bazı mikrop türleri sabahları havanın nemi dolayısıyla örümcek ağları üzerinde biriken çiğ damlalarını kullanırlar. Şüphesiz böylesine ince bir akıl örneği, gözle görülemeyecek küçüklükteki canlıların kayıtsız şartsız, tam bir teslimiyetle kendilerini yaratan Yüce Allah’ın ilhamıyla hareket etmeleri ile mümkündür.

En Az Enerjiyle Sürdürülen Yaşam

Thermococcus adlı bir mikrop türü yaşamı için gerekli olan kimyasal reaksiyonlar oluşana kadar çok az bir enerjiyle yaşamını sürdürebilir. Oysa bilim adamları bir canlının bu canlının yaşadığı ortamdaki kadar düşük bir enerji altında solunum, sindirim gibi yaşamsal faaliyetleri sürdüremeyeceğini düşünüyorlardı. Bu organizmalar Papua Yeni Gine gibi yer kabuğu çatlaklarından sıcak çıkışların olduğu yerlerde denizin derinliklerindeki hidrotermal çukurlukların etrafında yaşarlar. Enerji kullanımındaki tutumlarına ek olarak bu mikroplar, pek çok canlı için kavurucu olabilecek uç sıcaklıklara da dayanabilirler. Dünyanın bilinen en sıcak yerleri arasında gösterilen bu alanlar deniz suyunun, okyanus sırtlarından yerkabuğu içine sızması, ısınması ve “siyah baca” denilen sıcak su bacalarından dışarı çıkması ile oluşur. Buralarda sıcaklık 120 °C’ye kadar çıkar.

Thermococcus adlı mikro organizmaların sahip oldukları özellikler, durumları, yaşadıkları ortam, rızıklandıkları yiyecekler, ortam koşulları gibi tüm detaylar Yüce Allah’ın bir ilim üzere meydana getirdiği detaylardır. Yüce Rabbimiz bir Kuran ayetinde şöyle buyurur:

“... Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın.” (Yunus Suresi, 61)

Güç Kimyasal Çevre Koşullarına Dayanıklılık

Rusya’nın Kamçatka Yarımadası’nda yaşayan bazı mikro organizmalar ise sadece pek çok canlının dayanamayacağı sıcaklıktaki su kaynaklarında yaşarlar. Ayrıca akümülatör asidi derecesinde asit özelliği gösteren, arsenik içeren ve baz özelliği gösteren sularda da rahatlıkla yaşamlarını sürdürebilirler.

Bu örnekte olduğu gibi bir canlının yaşaması için imkansız olarak nitelendirilebilecek alanlardan, kainatın tüm köşelerine kadar herşey insanın iman etmesine vesile olmak için yaratılmıştır. Rabbimiz bu gerçeği bir ayette şöyle bildirmiştir:

“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.” (Al-i İmran Suresi, 191)

Sonuç: “... Gerçekten O, her şeye güç yetirendir.” (Ahkaf Suresi, 33)

Yüce Rabbimiz’in sonsuz gücünün ve şefkatinin eserlerini, yeryüzünün her yerinde gözlemlemek mümkündür. Yeryüzünde biz hiç farkında olmadığımız halde çok hassas bir denge sürüp gitmektedir. Dünyanın her bölgesinde kendini hissettiren bu dengede meydana gelen en ufak bir değişiklik, insan açısından doğal felaketlere yol açabilecek sonuçlar doğurmaktadır. Bilim çevrelerinde ekolojik denge olarak tanımlanan bu olay, dünyanın nizamında gizli olan pek çok hikmeti de gözler önüne sermektedir. Mikro organizmalar da bu hassas dengenin parçalarıdır. Bunların hepsi kendi yaşam şekilleri, beslenme sistemleri ve çeşitli özellikleri ile apayrı bir alem oluştururlar. Mikro dünyadaki canlıların, yaşam biçimleri, çeşitlilikleri Yüce Allah’ın yaratmasındaki üstün akıl, sanat ve kudreti yansıtan çarpıcı örneklerdir. Yüce Rabbimiz’in sanatı, kudreti, aklı ve ilmi devasa uzayın derinliklerinde de, tek bir hücrenin içinde yaşayan canlılarda da kusursuz bir biçimde tecelli eder. Yüce Allah kuşkusuz ki yerde ve gökte bulunan herşeyin hakimidir. Rabbimiz Kuran’da şöyle buyurmuştur:

“O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.” (Haşr Suresi, 24)

***

Evrimcilere göre mikroorganizmalar "basit" birer canlıdırlar. Oysa mikroorganizmalar; sahip oldukları mekanizmalar ve yaşadıkları ortamlar ile "basit" tanımlamasından çok uzaktır ve evrimcilerin bu iddialarını tümüyle geçersiz kılacak çok özel donanımlara sahip olarak yaratılmışlardır.

En Zor Koşullara Dayanan Ekstremofil Türleri

Alkalifil:
pH (asit oranı) 10 üzerinde ideal büyüme gösteren organizmalar.

Barofil (Piezofil): Yüksek hidrostatik basınç altında ideal olarak büyüyebilen organizmalar.

Endolit: Kayaların alt yüzeyinde yaşayan organizmalar.

Hipolit: Kayaların altında yaşayan organizmalar.

Kazmolit: Kaya çatlaklarında yaşayan organizmalar.

Asidofil: pH 3’te veya daha altında yaşayabilen organizmalar.

Halofil: Büyümesi için en az 0.2 mol/lt (Bir litre çözeltide çözünmüş olan maddenin mol sayısı) tuza ihtiyaç duyan organizmalar.

Hipertermofil: En ideal büyüme için 800C veya daha yüksek sıcaklığa ihtiyaç duyan organizmalar.

Oligotrof: Sınırlı besin durumlarında büyüyebilen organizmalar.

Psikrofiller: Optimum büyüme sıcaklığı 150C veya altında olan organizmalar.

Toksitolerant: Yüksek seviyedeki zarar verici etkenlere dayanabilen organizmalar. Örneğin “benzen” gibi kimyevi maddelerin yoğun bulunduğu zehirli ortamlarda ya da nükleer reaktörün çekirdeğindeki soğutma suyunda yaşayabilirler.

Kserofil: Düşük su aktivitesinde büyüme yeteneğine sahip organizmalar.

Radiorezistant: Yüksek seviyedeki iyonize radyasyona (yaygın olarak ultraviyole) dayanıklı organizmalar. Nükleer radyasyona dayanıklı organizmaları da içerir.(Extremophiles)

Canlıların bazı ortamlarda barınması zor, bazılarında ise olanaksızdır. Başka hiçbir canlının barınamayacağı bölgelerde yaşayabilen varlıklar olan ve ancak mikroskop altında haberdar olduğumuz tek hücreli canlılardan ekstremofiller hassas dengelere, kompleks detaylara ve kusursuz sistemlere sahiptirler. Bu canlıların yaşadıkları ortam koşulları ve sahip oldukları ilginç yaşam şekilleri alemlerin tek Yaratıcısı olan Yüce Allah’ın varlığını, büyüklüğünü ve yaratma sanatındaki çeşitliliğini bir kez daha kanıtlar.






sitemiz kez ziyaret edilmiştir.

http://haberanatomi.blogspot.com/