]]>

31 Temmuz 2013 Çarşamba

Yüce Rabbimiz aciz ve yoksulların korunup kollanmasını emretmiştir

İslam ahlakının hakim olduğu dönemler dışında, tarihin hemen her kesitinde insanlar, fakirlik ve fakirliğin getirdiği endişe, hastalık, korku, güvensizlik, hırsızlık, yolsuzluk, kavga ya da zulüm gibi çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır.

Bu sorunlarla mücadele etmeye çalışmışlar ancak çareyi hep yanlış yöntemlerde aradıkları için mücadeleleri bir sonuç vermemiştir.

Oysa her konuda olduğu gibi bu konuda da en doğru ve en güzel çözüm Rabbimiz tarafından Kuran’da bildirilmiştir.

Dünyanın pek çok yerinde yaşanan sosyal adaletsizlikler; bencillik, kendi çıkarlarını düşünme ve yardımlaşma ile dayanışma duygularının yok olması gibi ahlaki dejenerasyonların sonuçlarıdır. İnsanların bir bölümü sefaletle mücadele ederken, diğerleri zenginliklerinin verdiği ayrıcalıkları kullanmaktadır. Buna göre zenginler her türlü imkandan daha fazla yararlanmakta, fakirlerden üstün tutulmayı kendilerinde bir hak gibi görmektedirler. Kuran’da bu insanların gösterdiği kötü ahlak şöyle bildirilmektedir:
“Hayır; aksine, siz yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksula yedirmek için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Mirası, sınır tanımaz (helal, haram aldırmaz) bir tarzda yiyorsunuz. Malı bir yığma tutkusu ve hırsıyla seviyorsunuz.” (Fecr Suresi, 17-20)
Oysa Allah Kuran’da fakirlerin korunup kollanmalarını emretmiş, onların haklarının verilmesini, doyurulup gözetilmelerini ve onlara güzellikle davranılmasını bildirmiştir. Tüm samimi iman sahiplerinin yapması gereken, Rabbimiz’in bu emirlerine uyarak ihtiyaç sahiplerine güzel davranmak ve imkanları dahilinde yardımcı olmaktır.

Toplumsal Yardımlaşma Allah’ın Emridir

Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda bu konuda da son derece çarpık bir ahlak anlayışı vardır. İnsanın ruhundaki bencil tutku ve hırsların bir ürünü olan bu ahlak anlayışı, insanları kibirli, bencil, alaycı, küstah, acımasız, kaba ve zalim olmaya yöneltir. Herkes, kendi çıkarlarını elde etmek için, başkalarına zarar vermek pahasına da olsa her türlü yola başvurur. Fakirler, düşkünler ve kimsesizler, haberlerde izlemedikçe ya da gazetede ilgili haberleri okumadıkça bu tip kimselerin akıllarına dahi gelmezler. Hatta Kuran ahlakından uzak yaşayan bu kimseler, toplumda daha da yükselmek için gerekirse fakirleri ezmekten ve hor görmekten bile kaçınmazlar.

Oysa Allah, her konuda olduğu gibi bu konuda da bizlere en güzel, en adil çözümleri Kuran’da bildirmiştir. Yüce Rabbimiz bu soruna bir çözüm olarak insanlara “toplumsal yardımlaşmayı” yani durumu iyi olanların düşkünlere ve yoksullara yardım etmelerini emretmiştir. Konuyla ilgili bir ayet şöyledir:

(Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.” (Bakara Suresi, 273)

Allah varlıklı kimselerin infak ederek (ihtiyaçtan arta kalanı verme) fakirlere yardımcı olmalarını da Kuran’da şu şekilde emretmiştir:
“Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nur Suresi, 22)
Kuran’da Yardıma Muhtaç İnsanlarla İlgili Bildirilen Hükümler

  • Allah İhtiyaç Sahiplerinin Doyurulmasını Emretmiştir

    Yüce Rabbimiz toplumdaki varlıklı insanların fakirlere yiyecek yardımı yapmalarını da emretmiştir. Allah’ın tüm emirleri gibi bu emrini de uygulayan güzel ahlaklı insanların oluşturacağı bir toplumda aç kimsenin kalması Allah’ın izniyle mümkün olmayacaktır. Konuyla ilgili bazı ayetler şöyledir:

    “Kendileri için birtakım yararlara şahid olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (kurban adarken) Allah'ın adını ansınlar. Artık bunlardan yiyin vezorluk çeken yoksulu da doyurun. (Hac Suresi, 28)

    “ Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler.” (İnsan Suresi, 8)
  • Allah İhtiyaç Sahiplerine Adaletle Davranılmasını Emretmiştir

    Bazı insanlar adaletin gerekliliğine inansalar dahi, kendi çıkarları söz konusu olduğunda adaleti gözardı edebilmektedirler. Adaletin yeryüzünde gerçekten uygulanabilmesi için, adalet uğruna insanların kendi çıkarlarını bir kenara bırakabilecekleri bir ahlaka ihtiyaç vardır. Bu ahlak, Allah'ın bizlere bildirdiği Kuran ahlakıdır. Çünkü Kuran ahlakı insanlar arasında hiçbir ayrım gözetmeden, sadece haktan ve doğrulardan yana, koşulsuz bir adaleti emretmektedir.

    Böyle bir adalet hedeflendiğinde, ne şahsi bir menfaat, ne dostluk, ne düşmanlık, ne kişinin hayata bakış açısı, dili, ırkı, teninin rengi ne de fakir ya da zengin oluşu kararlarında etki edemeyecek, sadece ve sadece haktan yana karar verilecektir. Kuran ahlakının yaşandığı toplumlarda gerçek adaletin, gerçek huzurun ve güvenin de yaşanacağı mutlaktır. Allah zengin ya da fakir ayrımı gözetmeden mutlak adaletin sağlanması konusunda bir Kuran ayetinde şöyle buyurmaktadır:

    “Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.” (Nisa Suresi, 135)
  • Allah İhtiyaç Sahiplerine Hakkını Vermeyi Emretmiştir

    Allah fakirlerin haklarını korumuş ve bu konuda Kuran’da şöyle buyurmuştur:

    “ Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı.” (Zariyat Suresi, 19)

    “ Ve onların mallarında belirli bir hak vardır: Yoksul ve yoksun olan(lar) için.” (Mearic Suresi, 24-25)
  • Allah Yoksullara Güzellikle Davranılmasını Emretmiştir

    Merhameti sonsuz olan Yüce Rabbimiz, yoksulların toplumdaki manevi huzurlarının sağlanması için hor görülmemelerini, onlara güzellikle davranılmasını emretmiştir:

    “Hani İsrailoğulları’ndan, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin" diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, döndünüz ve (hala) yüz çeviriyorsunuz.” (Bakara Suresi, 83)
  • Gerçek İyilik, İhtiyaç Sahiplerine Yardım Etmeyi Gerektirir

    Allah Kuran’da iyiliğin sadece belli kalıplaşmış davranışlardan oluşmadığını bildirmiş ve gerçek iyiliği tarif ederken fakirlere karşı gösterilmesi gereken ahlakı bir ayette şöyle haber vermiştir:

    “Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitab’a ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır.” (Bakara Suresi, 177)
Fakirlik Kuran Ahlakının Yaşanması ile Son Bulur

Günümüzde insanlar toplumda fakirlerin, evsizlerin ve düşkünlerin bulunmasına o kadar alışmışlardır ki bu sorunu hayatın gerçeği olarak kabul eder, bunun yaşanmadığı bir toplumun var olabileceğini adeta imkansız olarak görürler. Böyle bir yaşantıdan memnun olmadıklarını sürekli dile getirirler ama içinde bulundukları şartlarda başka bir seçeneklerinin bulunmadığını düşünerek, bu yaşantıyı kabullenirler.

Oysa dünyada fakir, evsiz ve kimsesiz insanların bulunmadığı sürekli bolluk, bereket, mutluluk, sevgi, saygı, huzur, güven, güzel ahlak, barış ve dostluk gibi sayısız nimet ve güzelliklerin bulunacağı bir toplum modeli mümkündür. Bu toplum, Allah'ın rızası için yaşayan, Kuran hükümlerine uyan, Allah'ın rahmetini ve cennetini uman müminlerden oluşacak bir toplumdur.

Diğer bir deyişle, bu olumsuzlukların tek çözümü "din ahlakı"nın yaşanmasında yatmaktadır. Tüm insanların ve toplumların çağlar boyu düşledikleri, iyilik, güzellik ve zenginliğin hakim olduğu güzel ortam, ancak Kuran ahlakının yaşanması ile mümkündür. Kuran’ın doğruya yönelten bir rehber olduğu bir ayette şu şekilde haber verilmiştir:

“Şüphesiz, bu Kuran, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir.” (İsra Suresi, 9)
Sosyal Adalet Allah’ın İzniyle Altınçağda En Güzel Şekilde Uygulanacaktır

İslami kaynaklara göre Altınçağ, kıyamete yakın bir zamanda, Kuran ahlakının hakim olacağı ve din ahlakının insanlar arasında yaygın olarak yaşanacağı bir dönemi ifade eder. Bu dönem, Allah'ın emirlerinin eksiksiz olarak yerine getirildiği, adaletin, fedakarlığın, yardımseverliğin en yoğun olarak yaşandığı, kutlu bir dönem olacaktır. Allah, güzel ahlaktan uzaklaşan insanları, dejenerasyona uğrayan toplumları doğru yola iletmek içinse Mehdi yanidoğruya götüren sıfatını taşıyan üstün ahlaklı bir kulunu vesile kılacaktır.

Hz. Mehdi ve bu kutlu şahıs ile aynı dönemde yeryüzüne ikinci kez gelecek olan Hz. İsa’nın önderliğinde yaşanacak olan Altınçağ’da, malı olan kimse hiçbir sıkıntı duymadan ihtiyacı olana verecek, herkes birbirinin rahatını, refahını ve konforunu düşünecektir. Bu paylaşımın sonucunda herkes eşit refah seviyesine ulaşacak, açlık, sefalet gibi pek çok sorun kendiliğinden çözülecektir. Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde Altınçağ’da yaşanacak olan bu durum şöyle haber verilmektedir:

“İnsanlar oldukça hayırlı, yaşantıları gayet rahat olacaktır.” (El Kavlul Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 54)

“Benim ümmetim o devirde öyle bir refah bulacak ki, o güne dek onun mislini kesinlikle bulmamıştır...” (Sünen-i İbni Mace, 10-347/ Ramuz el Ahadis, s. 508)
Hadislerin işaretlerine göre Altınçağ’da, toplumda ihtiyaç içinde olanın gözetilmemesi, sadece çok küçük bir zümrenin bolluk içinde yaşaması gibi adaletsizlikler son bulacaktır. Komşusu açken kimse tok yatmayacak, tek yanlı zenginlik utanç vesilesi haline gelecektir. Egoistlik ve bencillik ortadan kalkacağı için herkes, maddi manevi tüm imkanlarını birbiriyle paylaşacaktır. Halkın birbirine karşı olan merhameti alabildiğine artacak, herkes birbirini zengin etmeye çalışacaktır. Güçlü olan haklı olmayacak, haklı olan güçlü olacaktır. Kuran ahlakının hakim olduğu bu dönemde toplumun her kesimindeki insanlar arasında çok büyük bir eşitlik yaşanacak ve Allah’ın izniyle huzur ve güven dolu bir ortam olacaktır.

sitemiz kez ziyaret edilmiştir.
http://umutmustafa.blogspot.com/

Boş Ve Yararsız Şeylerden Yüz Çevirmek Nasıl Olur? Neler "Boş Ve Yararsız"Dır?

"Boş ve yararsız şeylerden yüz çevirmek", insanın sadece Allah'ın rızasını kazanacağı davranışlarda bulunmasıyla mümkün olur. Mümin dünyada kendisine verilen süreyi çok iyi değerlendirmesi gerektiğini bilir. Çünkü bu dünyada yaptığı işler sonucunda ahirette sonsuza kadar konaklayacağı yer belirlenecektir. Bu yüzden her yaptığı işle ahirete yönelik bir hayır kazanmaya çalışır. Elbette her insan gibi konuşur, eğlenir, yemek yer, güler, düşünür, çalışır ama bunları yaparken aklında hep insanlara, dine menfaat sağlayacak hayırlı düşünceler vardır.


Bir müminin yaptığı her hareket bir amaç üzerinedir. Daima kendisine Allah'ın hoşnutluğunu en fazla kazandıracak işe yönelir. Bu konuyu şöyle örneklendirebiliriz: Araba motorlarının gücü hakkında sohbet etmek her insanın yapabileceği bir şeydir. Ancak bir mümin, yapması gereken daha aciliyetli işler varken, saatlerce bu konu üzerinde konuşmaz. Aynı şekilde bir mümin, yanında Allah'ın dinini anlatabileceği bir insan varken, onunla uzun süre bir spor karşılaşmasında hangi tarafın kazanacağı üzerinde de konuşmaz. Çünkü o anda öncelikli olan, o kişinin Allah'ın varlığını, büyüklüğünü, cennete layık olabilmek ve cehennemden sakınmak için neler yapması gerektiğini öğrenmesidir.

Kısacası mümin, dinin ve Müslümanların menfaatini ilgilendirmeyen konularda ne uzun süreli bir konuşmaya dalar, ne de bu konulara gereğinden fazla vakit ayırır. Dünyayla ilgili her konuda iyi bir ayrım yaparak, zamanını çok iyi değerlendirir. İçinde bulunduğu anda neyin "boş iş" neyin faydalı olduğunu ise vicdanını ve aklını kullanarak ayırt eder ve bu konuda taviz vermez. Kuran'da bir müminin "boş söz"le karşılaştığındaki tavrı şöyle haber verilir:



'Boş ve yararsız olan sözü' işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: "Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim, sizin yapıp-ettikleriniz sizindir; size selam olsun, biz cahilleri benimsemeyiz" derler. (Kasas Suresi, 55)

Bir müminin yaptığı her işte en güzelini, yapabileceğinin en fazlasını aramasına ve güzel sözlü olmasına Kuran'da bir örnek, müminler arasında "sözün en güzeli"nin kullanılması emridir:

Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi, 53)

Allah'ın bu emrini bilen kişi sözün en güzelini vicdanına başvurarak bulacaktır. Konuşmalarında "ne olursa olsun" deyip ilk aklına geleni söyleyip bırakmaz. Aksine, en güzel, en etkileyici konuşmaları yapar, karşısındaki kişileri incitmemeye, onların neşelerini kaçırmamaya özen gösterir. Allah'ın en hoşnut olacağı konuşmayı seçer ve bunda vicdanını anahtar olarak kullanır.


sitemiz kez ziyaret edilmiştir.
http://umutmustafa.blogspot.com/

30 Temmuz 2013 Salı

"Kendinde olanı değiştirmek" ne demektir?

Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.(Enfal Suresi, 53)


Allah Kuran'da, insanlara verdiği nimeti artırmasında ya da azaltmasındaki bir ölçünün de, kişinin ‘kendinde olanı değiştirmesi’ olduğunu bildirmiştir. Bu ayet inanan insanlara çok önemli bir sırrı haber vermektedir. Eğer bir insan, bir konuda gerçekten içten ve samimi bir değişiklik yaparsa, bu inşaAllah, Allah Katında mutlaka en güzel şekilde karşılık görür. Allah, kullarındaki samimi değişikliği gören ve bilendir. Ve Allah, bu samimi değişimin neticesince müminlere, mutlaka bir nimet artışı olacağını vadetmiştir.

Aynı şekilde, insanın sahip olduğu nimetleri takdir edemeyen bir ahlak içerisinde olması da, Allah'ın bu nimetleri azaltmasıyla sonuçlanabilir. Bu da yine Allah'ın Kuran ile bildirdiği bir vaadidir. Kuran'da Allah'ın bu adetullahını açıklayan ayetlerden bazıları şöyledir:

Allah bir şehri örnek verdi: (Halkı) Güvenlik ve huzur içindeydi, rızkı da her yerden bol bol gelmekteydi; fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük etti, böylece Allah yaptıklarına karşılık olarak, ona açlık ve korku elbisesini tattırdı.(Nahl Suresi, 112)

Andolsun, Sebe' (halkı)nın oturduğu yerlerde de bir ayet vardır. (Evleri) Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki:) "Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlayan bir Rabb(iniz var)."

Ancak onlar yüz çevirdiler, böylece Biz de onlara Arim selini gönderdik. Ve onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük.

Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık. Biz (nimete) nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız?(Sebe Suresi, 15-17)


Elbetteki Allah dünya hayatını pekçok sırla birlikte yaratmıştır. Allah bir insanın sahip olduğu nimetleri, gösterdiği ahlak nedeniyle artırıp azaltabileceği gibi, hiçbir sebep yokken, o kişinin imanını sınamak için de değiştirebilir. Dolayısıyla bir nimet artışı, her zaman için o kişinin ahlakındaki bir düzelmeden kaynaklanmayabilir. Aynı şekilde bir nimet eksilmesi de her zaman için, kişinin kötü ahlak gösterdiğinin bir delili değildir. Kuran'da, Allah'a karşı inkarcı bir ahlak içerisinde olan kimselere Allah'ın özel olarak nimet verdiği anlatılarak, bu önemli sır insanlara bildirilmiştir:

Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)?Hayır, onlar şuurunda değiller.(Müminun Suresi, 55-56)

Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak ve canlarının inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister.(Tevbe Suresi, 55)


Bu ayetlere göre, bir insanın hayatındaki nimet kaybının ya da nimet artışının pek çok anlamı olabilir. Bu nedenle mümin, böyle bir durumla karşılaştığında, hemen Kuran'da bildirilen tüm bu ihtimalleri düşünerek, kendi içinde bir ‘vicdan değerlendirmesi’ yapar. Elindeki nimetlerde bir eksilme olduysa, yapmış olabileceği muhtemel hataların, böyle bir nimet kaybına sebep olabileceğini düşünerek Allah'a sığınıp tevbe eder. Ya da hayatındaki nimetlerde bir artış olduysa, Allah'ın lütfederek kendisine nimetini bağışlayıp artırdığını düşünerek Allah'a gönülden şükreder. Aynı zamanda da kendisine verilen nimetlerin ayetlerde bildirildiği gibi, o andan sonraki hayatı için bir deneme olduğunu düşünüp ahlakını daha da güzelleştirmeye ve Allah'ın rahmetine gereği gibi layık olabilmek için daha çok çaba harcamaya çalışır.

Ancak mümin, ayette bildirilen ‘bir kavim kendinde olanı değiştirinceye kadar, Allah ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir’ sırrı üzerinde çok samimi ve vicdanlı bir şekilde düşünmelidir. Allah'ın bu ayette bildirdiği değişim, sadece ‘yüzeysel bir değişim’ değildir. Allah, ‘kalpten, imanla, Allah korkusuyla, şevkle, samimiyetle, gönülden bir değişimi’ bildirmektedir. Yoksa insan, bazen bir konuda olabilecek tüm tedbirleri alır. O konuyu çözüme kavuşturabileceğini düşündüğü fiili eylemleri kusursuz olarak yerine getirir. Dıştan bakıldığında, bu kişinin gerçekten çok çaba sarfettiği açıkça anlaşılır. Ama sonuçta yine de ayette bildirildiği gibi, kişinin hayatında bir nimet artışı olmayabilir. Elbetteki yukarıdaki ayetlerde açıklandığı gibi, insanın hayatındaki nimet eksikliğinin devam etmesinin pek çok başka sebebi ve hikmeti olabilir. Ancak bu durumun bir sebebi de ‘kişinin, kendini sadece dıştan, yani yüzeysel olarak değiştirmiş olması’ olabilir.

Fakat bazen kimi insanlar, çabalarındaki bu yüzeyselliği fark edemez ve ‘neden hala çabalarının sonuç vermediğini’ anlamaya çalışırlar. Aslında bunun sebebi çok açıktır: Kişi derin düşünmediği için, ahlakını da derinlemesine değiştirememiştir. Ama bu eksikliğin gereği gibi şuurunda olmadığı için, ‘çok çaba harcadığını, ama yine de istediği sonuca ulaşamadığını’, ‘başarılı olamadığını’, ‘çabalarının işe yaramadığını’ (Allah'ı tenzih ederiz) düşünür.

Oysa tam anlamıyla çok büyük bir yanılgı içerisindedir. Allah Kuran'da, hiçbir kuluna ‘tek bir hardal tanesi kadar dahi haksızlık yapılmayacağını’ (Enbiya Suresi, 47) bildirmiştir. Dolayısıyla bu konumdaki bir insanın Allah'ın bu sonsuz adaletini bilerek, ‘Allah sonsuz adalet ve merhamet sahibidir. Eğer Allah benim durumumu değiştirmediyse, demek ki bende hala çok önemli bir eksiklik var. Nerede yanlış yapıyorum acaba?’ diye düşünüp, bu sorusunun yanıtını da yine Kuran'da araması gerekir.

Kuran ayetlerinde, Allah'ın bir insanda istediği en önemli özelliklerden birinin ‘samimiyet’ olduğu bildirilmiştir. Samimiyet, insan ne kadar kusurlu ve eksik olursa olsun, onu doğru yola ulaştıracak, Allah'ın rızasını kazanmasına vesile olacak çok önemli bir mümin alametidir. Eğer insan, şeytanın mantıklarını, nefsinin etkisini tamamen dışta bırakarak, Allah'a karşı çok samimi, dürüst ve Allah'tan yana düşünecek olursa, -Allah'ın dilemesiyle- bir konuda hemen en doğru olanı bulabilecek yetenektedir. İşte bu konuda da Kuran'a samimiyetle bakan bir insan da, ‘asıl eksikliğinin, dışta gösterdiği fiili çabada değil, kendi içindeki niyetinde olduğunu’ görecektir.

Zira Allah'ın ayette belirttiği ‘değişme’, insanın içinde Allah'a karşı çok samimi bir karar almasıdır. Allah'ın beğenmeyeceği bir ahlak göstermemeye kesin olarak karar vermesidir. Aksini yapmış olmaktan çok büyük bir pişmanlık ve vicdan azabı duyarak kendisini değiştirmeye çok samimi niyet etmesidir. Ve bu kararında, ‘her ne olursa olsun geri adım atmayacak, gevşeklik göstermeyecek ve istikrarlı olacak bir imanda olması’dır. İşte insan kendi içinde böyle bir karar aldıktan sonra, ayette bildirildiği gibi, ‘Allah'ın, kendisine karşı bağışladığı nimetini de değiştirmesini’ umabilir.

Elbetteki insan hiçbir zaman için bir iyiliği, güzelliği yalnızca ‘nimet elde etmek’ için yapmamalıdır. Müminin asıl hedefi Allah'ın rızasıdır. Mümin, hiçbir dünya nimetini, Allah'ın rızasına, sevgisine, dostluğuna ve yakınlığına değişmez. Tüm bunlar, dünyadaki nimetlerin tamamı biraraya gelse, yine de hiçbiriyle değişilmeyecek çok büyük bir nimetlerdir. Dolayısıyla ‘kendinde olanı değiştirirken’ müminin amacı da asla yalnızca ‘daha çok nimete kavuşmak’ değildir.

Eğer bir insan, ayette haber verilen bu sır gereğince, tüm bu yönleriyle de düşünerek samimi bir adım atarsa, -Allah'ın izniyle- Allah ona, ‘daha önce kendisinden alınan nimetlerden çok daha güzelini ve hayılısını vereceğini’ vadetmiştir. Çünkü Allah'ın kullarından istediği asıl istediği, ‘sizin kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse (görürse)’ sözleriyle bildirdiği gibi, ‘samimiyet’tir:

Ey Peygamber, ellerinizdeki esirlere de ki: "Eğer Allah, sizin kalplerinizde bir hayır olduğunu bilirse (görürse size sizden alınandan daha hayırlısını verir) ve sizi bağışlar. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."(Enfal Suresi, 70)

sitemiz kez ziyaret edilmiştir.
http://umutmustafa.blogspot.com/

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Tüy Boynuzlu Böcek

Rhipicera femorata, Feather-horned Beetle (tüy-boynuzlu böcek) adıyla da bilinen Avusturulya'da bulunan nadir bir böcek türüdür. Bu küçük böcek üzerinde henüz yeteri kadar çalışma yapılmamış ve biyolojisi hakkında çok bilgi sahibi değiliz. 

Bu türdeki olgun böceklerin büyüklüğü 10-25mm civarındadır ve genellikle büyük beden anten şeklindeki yelpazeleriyle farkedilirler. Erkeklerde bu yelpazeler dişilere nazaran çok daha büyük ve belirgindirler. Bu antenlerin her biri küçük bir tepecik üzerinde uzanan 20'den fazla  segmentten oluşur.  Böceğin üzerindeki bu görünümleriyle eşsizdirler. Erkek böcekler bu ilginç antenlerle dişiyi kendine çekiyor. Çoğusu siyah-gri rengindedir ve üst kanatlar ile pronotum beyaz noktalarla süslenmiştir. Allah'ın eşsiz yaratmasından örnekler paylaşmaya devam edeceğiz.

 












sitemiz kez ziyaret edilmiştir.
http://umutmustafa.blogspot.com/

26 Temmuz 2013 Cuma

Waterloo Terminali ve Doğadan bulunan çözüm

1993 yılında Nicholas Grimshaw & Partners tarafından tasarlanan Waterloo Uluslararası Terminali, organizma düzeyindeki biçim ve süreç biomimicrysine örnek teşkil ediyor. Trenlerin terminale girişinde ve ayrılırken, hava basıncı üzerindeki değişikliklere cevap verebilmesi için tasarlanan 400 metre uzunluğundaki kavisli cam üst örtü, pangolinlerin hava basıncı karşısında verdikleri tepkiden esinlenilerek kurgulandı.
 
 
 
Bu üst örtünün maliyeti ise, toplam bütçenin %10’unu oluşturdu. Cam çatılı diğer bina örneklerinin -Grimshaw’un Eden Projesi ve Norman Foster'ın British Museum avlusu- aksine Waterloo’da birbirinin üzerine binen ve çatının ikiz yaylarını konçertina gibi birleştiren standart ölçüdeki cam levhalar kullanıldı.
sitemiz kez ziyaret edilmiştir.
http://umutmustafa.blogspot.com/

 

25 Temmuz 2013 Perşembe

Solar Nilüfer Padler

Biomimetik teknolojisinin en eski örneklerinden biri PV adıyla da anılan fotovoltaikler. Güneş ışığını solar hücrelerde hapsederek elektrik üreten fotovoltaikler, önceleri uydu ve uzay araçları üzerinde uygulanıyordu. İskoç mimarlık firması ZM Architecture tarafından parlak bir fikirle, Glasgow kentinin güneş enerjisi ihtiyacına çözüm olarak tasarladığı “Solar Nilüfer Padleri”, fotovoltaik teknolojisinin en son örneklerinden.
Glasgow’un Clyde Nehri üzerine yerleştirilen bu padler, “Land and Sea (Toprak ve Deniz)” Uluslararası Tasarım Ödülü’ne de layık görüldü.
sitemiz kez ziyaret edilmiştir.
http://umutmustafa.blogspot.com/

Gobi balıkları

Gobi balıkları 2000'den fazla türle, en büyük balık ailelerinden biri olan Gobiidae ailesini oluştururlar. Çoğunluğu 10 cm'den küçüktür.

Bu minik gobi balığı sadece 2.5 cm büyüklüğünde. Ama bu eşsiz canlıyı özel kılan büyüklüğü değil. Gözlerinin sıradışı rengi. Bu gobinin gözlerinin rengi pembe. Hem öyle normal bir pembe de değil; fosforlu pembe. Pembe gözlü gobi şeffaf bir vücuda sahip. Vücudunda sarı kanal boyunca uzanan iç organları görülebiliyor. Kızıl Deniz'den Cook Adaları'na, Batı Hint Pasifik'inin 10-25 m derinliklerinde, geniş çapta bu süslü canlıya rastlamak mümkün. Resif gobileri ayırıcı belirgin renkleriyle farkedilirler. Lagünlerde küçük gruplar halinde bulunurlar ve Acropora mercan tabakası boyunca yüzerek mercan bahçelerini korurlar. Omurgasızlar ve hayvansal planktonlarla beslenirler. 


Bir çok canlıda olduğu gibi, bu canlının da bu kadar detaylı güzelliklerle donatılmış olması bilimle açıklanamaz. Bilim bize bu canlının habitatı, beslenmesi, büyüklüğü, üremesi, metabolizması ve buna benzer bir çok teknik konuda bilgi verebilir ama bu olağanüstü güzelliği açıklayamaz. Her ne kadar bazı evrimci kesimler ortaya "Estetik Seçilim" kavramını ortaya atsalar da bunun bilimsel bir izahı yok. Şuursuz doğa: "Bu balığın da gözü pembe olsun ama aynı zamanda vücudunda hiçbir anormalliğe sebep olmasın, bununla beraber daha estetik görünsün." diyemez. Bu ancak Allah'ın renk sanatıyla açıklanabilir bir güzellik. Bilimde ya da başka bir felsefede bunun izahı yok. Allah'ın boyası... Allah(ın boyasın)dan daha güzel boyası olan kimdir? Biz (yalnızca) O'na kulluk edenleriz. (Bakara Suresi, 138)



sitemiz kez ziyaret edilmiştir.
http://haberanatomi.blogspot.com/