İnsanlara fayda vermek
amacıyla yapılan bazı tavırların ardında gizlenebilen enaniyet tehlikesine
karşı dikkatli olmak...
|
|
Enaniyet, nefiste var olan ve insanın
hayatı boyunca çok büyük bir titizlik, dikkat ve uyanıklıkla sakınması
gereken kötülüklerden biridir. İnsanı, kendisinin bile tahmin edemeyeceği bir
ahlaka, hayat şekline ve bozuk bir mantığa sürükleyebilecek çok tehlikeli bir
duygudur. Enaniyetin en derin boyutunda yaşayan şeytanın da, insanı hayatının
sonuna kadar bu yönde aldatmaya çalışacağı düşünüldüğünde, enaniyete karşı ne
kadar dikkatli bir yaklaşım içerisinde olunması gerektiği çok daha iyi
anlaşılmaktadır.
Nefsin, insanı açıktan açığa enaniyete
sürükleyebileceği pek çok konu vardır. Ancak bunların yanı sıra, bir de
gizlice ve sinsice bu duyguyu yaşatabileceği durumlar söz konusudur. Bazen
nefis, son derece meşru, rahmani ve faydalı tavırları, gizlice kişinin
enaniyetini sürdürecek bir zemin bulması için kullanabilir. İşte bu meşru
konular arasında ‘insanlara iyiliği hatırlatmak, faydalı tavsiyelerde
bulunmak ya da eleştiri yapmak’ gibi davranışlar da vardır.
Tüm bunlar Kuran ahlakına uygun
tavırlardır. İman eden bir kimsenin, çevresindeki insanlara fayda verecek,
onları daha iyi ve daha güzel hale getirecek, daha rahat ve daha huzurlu
yaşamalarına vesile olacak maddi ya da manevi konularda düşüncelerini
belirtmesi son derece güzel bir davranıştır. Ancak bazen, enaniyetli bir
insan, bu tarz tavırlarla, enaniyetini daha da geliştirecek ve besleyecek bir
zemin bulabilir. Sürekli olarak başkalarının kusurlarını tespit eden,
yanlışlarını düzelten, onlara akıl veren, doğru yolu gösteren bir konumda
olmak, böyle bir kişinin kendini gereğinden fazla büyütmesine neden olabilir.
Ona tüm bu tespitleri yaptıranın, insanların hayırlarına vesile olmasını
sağlayanın yalnızca Allah olduğunu unuttuğu takdirde, bu kişi, bu
tavırlarıyla kendini çevresindeki herkesten daha üstün gören yanlış bir
inanca kapılabilir.
Hatta bunun için çoğu zaman insanların
illa ki çevrelerindeki kişilerde bu tarzda eleştiriler, yönlendirmeler ya da
düzeltmeler yapmalarına da gerek yoktur. Bazen sıradan günlük konuşmalarda ya
da sohbet aralarında dile getirilen fikirler, tavsiyeler ya da verilen basit
talimatlar bile, bu kişilerin enaniyetlerinin beslenmesi için yeterli
olabilir.
Ve bu durumdaki kişiler her zaman için
nasıl bir tehlikeyle iç içe olduklarının farkına varmayabilirler. Çünkü
görünürde yaptıkları yanlış bir şey yoktur aslında. Ama bu tarz bir konumda
olmak; insanları yönlendirebilmek, etrafına sözünü geçirebilmek, isteklerini
yaptırabilmek, içten içe kişinin enaniyetinin giderek gelişmesine yol açar.
İnsan, nefsinde oluşan bu olumsuz gelişmeyi, ancak enaniyetiyle çatışan bir
durum olduğunda fark eder.
İşte nefsin insanı gizliden gizliye
böyle bir tehlikenin içine sürükleme ihtimaline karşı, enaniyete kapılma
riski olan bir insanın son derece dikkatli olması çok önemlidir. Böyle bir
kişi, ne kadar meşru da olsa, insanları yöneten, onlara akıl veren, eleştiren
bir konumda olmaktansa; yönlendirilen, tabi olan, başkalarının akıllarından
istifade edip onlara uyan bir yaklaşım içerisinde olmayı tercih etmelidir.
Enaniyetini tam olarak ezdiğinden emin olana kadar, bu ahlakın kendisine çok
daha fazla fayda vereceğini unutmamalıdır. Özellikle de % 50’ye 50 olan, yani
her iki tarafın da aşağı yukarı benzer fikirler öne sürdüğü veya her iki
tarafın da hemen hemen aynı oranda haklı oldukları durumlarda, böyle bir
kişinin kendinden feragat edip karşı tarafın düşüncelerini ya da haklılığını
kabul etmesi önemlidir. Tüm bunlar, bu kişinin içindeki tevazu duygularının
giderek gelişmesine vesile olabilecek; kendisini başkalarından daha üstün
görme isteği ve iddiasının giderek azalıp ortadan kalkmasını sağlayacak ve
kişinin mazlum, muhlis, aczini bilen bir insan olmasına imkan oluşturacaktır.
Enaniyete kapılma riski başkalarına göre
daha fazla olan bir insanın, nefsine yönelik bu tarz tedbirler alıp bunları
uygulayabilmesi ise ancak kişinin Allah korkusu, Allah'a karşı olan
teslimiyeti ve boyun eğiciliği ile mümkün olur. Allah'ın beğenmeyeceği bir
ahlakı yaşamaktan sakınma isteği, kişinin, nefsini istediği gibi
dizginleyebilmesini ve eğitebilmesini sağlar.
Ona:
"Allah'tan kork" denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler,
kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o. (Bakara Suresi, 206)
Dolayısıyla bu gerçeği bilen iman sahibi
bir insan, nefsine zor da gelse, enaniyetten sakınmak için elinden gelen her
türlü tedbiri alır ve bunları uygulama konusunda da hiçbir sıkıntı duymaz.
Allah'ın, Kendisi’ne boyun eğmiş, her an hayatını Rabbimiz'e ne kadar muhtaç
olduğunun şuuruyla yaşayan, Allah'a ve Müslümanlara karşı alabildiğine
teslimiyetli; kendisini hayra çağıran insanlara uymaktan, güzel söze tabi
olmaktan gocunup sıkıntı duymayan, gururuna kapılıp insanlar üzerinde
hükümranlık kurmaya çalışmayan, mazlum, mütevazi, güzel ahlaklı kullarını
sevdiğini unutmaz. Aynı şekilde Allah'ın Kuran'da, ‘büyüklük taslayıp
böbürlenen insanları sevmediğini’bildirdiğini de bilir. Ve Allah'tan korkarak
hayatının sonuna kadar Allah'ın beğendiği ahlakı yaşamakta samimiyetle irade
gösterir.
Allah Kuran'da bu konuda kullarının
nasıl bir ahlak içerisinde olmalarını istediğini şöyle bildirmiştir: "İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak
yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez." (Lokman Suresi, 18)
Bizim ayetlerimize, ancak kendilerine
hatırlatıldığı zaman, hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih
edenler ve büyüklük taslamayan (müstekbir olmayan)lar iman eder. (Secde Suresi, 15)
|