]]>

14 Eylül 2011 Çarşamba

Karanlıkta Görmeyi Sağlayan Protein: Rodopsin


Rodopsin molekülünün görme üzerindeki etkisi nedir?


Rodopsin molekülünün eksikliği nasıl bir rahatsızlığa sebep olur?
Rodopsin bir görme proteinidir. Gözün retina tabakasındaki çubuk hücrelerinde bulunan, ışığa duyarlı olan rodopsin kırmızı mor pigmentlerden oluşur. Işığa maruz kalınca ayrışan, opsin proteini ve A vitaminin aldehitinden (retinal) oluşur. Göze düşen ışık, çok sayıda kimyasal reaksiyona uğradıktan sonra beyne iletilir. Bu sürecin en başında gözdeki asıl ışık sensörü rodopsin proteini yer alır. Rodopsin molekülleri, ağ tabakada, kötü ışık koşullarında görmeyi sağlayan çubuk hücrelerin yapısında bulunur. Rodopsinin üzerine ışık düştüğünde, biçimi, üzerine başka bir molekül yapışacak şekilde değişir. Bu kenetlenme görme süreçlerini harekete geçirmektedir.

Rodopsinin Bulunduğu Kısım Görmenin Oluştuğu Retina Tabakasıdır

Yüce Allah’ın detay sanatındaki mucizelerden biri retinanın yakından incelenmesi ile ortaya çıkar. Retina; kornea ve mercekten kırılarak geçen ışınların düştüğü tabaka, diğer bir deyimle görüntünün oluştuğu bölgedir. Buraya düşen görüntü elektrik sinyallerine çevrilerek beyne gönderilir. Kamera için film ne demekse göz için de retina aynı anlamı taşır. Tıpkı fotoğraf filminin objektifin arkasında bulunması gibi, retina gözün arkasında bulunur ve odaklanan nesnenin görüntüsü burada oluşur.

Retinanın yapısı ise oldukça ilginçtir. Retinadaki hücreler üst üste yerleşerek son derece ince, 11 ayrı tabaka oluştururlar. Görüntünün düştüğü nokta 9. kattadır. Bu noktanın çapı yaklaşık 1 milimetredir. İnsan bir bakışta kilometrelerce karelik alanı bu nokta üzerinde görür. İnsanın bütün dünyasının bu küçücük alan üzerinde oluştuğu, bugüne kadar gördüğü herşeyin varlığının bu küçük alan vesilesiyle algılandığı ve bu noktanın da sonuçta çok küçük bir et parçası olduğu gerçeği ise hiç unutulmamalıdır.

Çubuk ve Koni Hücrelerinin Görmedeki Rolü Nedir?

Retinanın arka tarafında, ışığı algılayan çubuk ve koni hücreleri bulunur. Bu iki tip hücrenin görevi, üzerlerine düşen ışığı elektrik sinyallerine çevirmektir. Mikroskop altındaki biçimleri nedeniyle bu isimlerle adlandırılırlar. Çubuk hücrelerin sayısı 120 milyon, konilerin sayısı 6 milyondur. Yani gözde bir koni hücresine karşılık 20 çubuk hücresi vardır.

Sadece dış görünüşleri ve sayıları değil, bu hücrelerin algılama şekilleri de farklıdır. Çubuk hücreleri hafif ışığa bile yanıt verebilirler. Koni hücrelerinin çalışabilmeleri için ise daha güçlü ışık gerekir. Çubuk hücreler yalnızca ışığa karşı duyarlıdır. Yani nesnelerden gelen ışığa göre ancak siyah-beyaz bir görüntü oluştururlar. Çubuk hücreleri az ışıkta bile görev yapabilecek kadar duyarlıdırlar. Ancak nesnelerin ayrıntılarını çözümleyip, renklerini saptamazlar.

Gece yıldızlara bakarken ya da karanlık bir sinemada koltuk bulmaya çalışırken gözümüzün retinasındaki çubuk hücrelerin sağladıkları görüntü sayesinde hareket ederiz. Retinadaki çubuklar yalnızca ışığa karşı hassas oldukları için oluşan görüntüde sadece şekiller belirgindir, renkler ise belirgin olmaz. Bu yüzden karanlıkta bütün nesneler siyah ve grinin tonları şeklinde algılanır.

Koni ve çubuk hücrelerinin ışık enerjisini elektrik enerjisine çevirmeleri işlemi son derece kompleks bir olaydır. Bu mucizevi işlemin başlangıcı rodopsin moleküllerinin harekete geçmesiyle gerçekleşir.

Görmenin Başlaması İçin Rodopsine Gereksinim Vardır

Kişinin bir cismi görebilmesi için göze giren ışık enerjisinin sinir uyarılarına dönüştürülmesi zorunludur. Işınlar, görmeyle sonuçlanan kimyasal ve elektriksel reaksiyonları başlatıcı fiziksel bir uyarıya sebep olurlar. Ortaya çıkacak tepkimeler zinciri, koni ve çubuklarda bulunan “rodopsin”in varlığına bağlıdır.

Ağ tabakaya çarpan ışık, rodopsinin renksizleşmesine neden olur. Bu renksizleşme sonucunda sinir hücrelerini uyarma özelliği olan kimyasal bir madde açığa çıkar. Yoğun ışıkta özelliğini yitiren rodopsin, karanlıkta yeniden oluşur.

Karanlık bir salona girildiği zaman kısa bir süre için görme olmaz. Bunun nedeni gözlerde o an yeterli rodopsin oluşmamasıdır. Bu maddenin yeniden sentezlenmesi ile görme tekrar netleşir. Yeteri kadar rodopsin üretilene kadar göz karanlıkta net göremez. Rodopsin dengesinin kurulması ile şekiller gittikçe daha belirginleşir.

Karanlıktan tekrar parlak ışığa geçildiği zaman rodopsin birdenbire beyne çok miktarda ışık gönderir ve görüş parlaklaşır. Şiddetli ışıkta rodopsinin parçalanması sentezlenmesinden çok daha hızlı olduğu için görmede aksaklık olur. Örneğin güneşli ve karlı havada oluşan göz kamaşmasının nedeni rodopsindir. Rodopsinin çoğu deforme olduktan sonra, beyne daha az sinyal gönderilmeye başlanır ve gözler ışığa adapte olur.

Rodopsinin Görme Üzerindeki Etkisi Yüce Allah’ın Detay Sanatına Örnek Oluşturur

Rodopsinin özelliği ışıktan alınan verimi yükseltmesidir. Bu madde tam ihtiyaç duyulan anda gerektiği kadar üretilir. Gözdeki diğer yapılarla birlikte hareket ederek görmeyi kolaylaştırır. Peki, bu maddenin üretilmesine ilk olarak kim karar vermiştir? Bir zamanlar karanlıkta göremeyen göz hücreleri kendi aralarında toplanıp, “gelin karanlıkta öyle bir madde üretelim ki bu, ışığın verimini artırsın, bu sayede beyinde yeterli bir görüntü oluşsun, tekrar ışığa çıkıldığında da bu madde özelliğini kendi kendine kaybetsin” diye bir karar almışlar mıdır? Bu kararın alındığını var sayalım. Rodopsinin fiziksel ve kimyasal yapısı nasıl oluşmuştur? Rodopsine ait genetik bilgiler göz hücrelerine nasıl yerleştirilmiştir?

Burada çok kısaca özetlediğimiz görme işleminin aslında çok daha kompleks detayları vardır. Ancak sadece rodopsinin görme üzerindeki etkisi bile gözün ne kadar muhteşem bir sistemle yaratılmış olduğunu anlamak için yeterlidir. Bütün bunları hücrelerin kendi kendilerine yapamayacakları açıktır. Gözün içindeki bu son derece iyi hesaplanmış sistemi yaratan Yüce Allah’tır:

“O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz.” (Mü’minun Suresi, 78)


sitemiz kez ziyaret edilmiştir.
http://haberanatomi.blogspot.com/